Okurların özellikle Bay Perşembe’den tanıdıkları Chesterton, hayattayken İngiliz edebiyatının en önemli isimlerinden biri sayılıyordu. Bugün de özel bir hayran kitlesine sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. Tüm eserlerinin Rusça’ya tek bir isim tarafından çevrilmesi gibi bir ayrıntı, Chesterton’ın yarattığı fanatizm hakkında bir fikir verebilir. Yazarın son romanı Don Kişot’un Dönüşü, Cervantes’in klasik eserinin izinden gidiyor. Hayattan kopuk bir allâme olan kütüphaneci Herne, bir tiyatro oyunundan sonra kostümlerini çıkarmayı reddeder ve Ortaçağ kıyafetleriyle dolaşmaya başlar. Bu güzel ve verimli temayı yeniden işleyen Chesterton elbette bir yenilik yapıyor ve siyasi ve toplumsal bağlamda keskin ve eğlenceli bir eleştiriye soyunuyor. Tıpkı Bay Perşembe’de olduğu gibi, olaylar birden beklenmedik sonuçlar doğuruyor ve kendimizi Chesterton’a özgü bir dünyada buluyoruz. Sınıflar arasındaki ilişkilerin doğası hakkında hayli ilginç gözlemlerin yer aldığı roman, küçük bir mizah harikası.
“Eğitimsiz insanın, eğitimli insanlar tarafından eğitilmesi teorisi” ve başka uçuk sahneler eşliğinde, soylularla işçi sınıfı arasındaki asal gerilim, kâh daha bir belirginleşiyor kâh keskin hatlarını yitiriyor. Toz duman yatıştığındaysa, tıpkı Cervantes’inki gibi, Chesterton’ın Don Kişot’u da yalnızlığını daha bir kuvvetle hissediyor. Özellikle Kütüphaneci Don Kişot Herne ve Sanço’nun yeniden vücut bulmuş hali olan “Maymun” Murrel, son dereceyle başarıyla çizilmiş tipler. Diyalogların hayli öne çıktığı eser, yer yer bir tiyatro yapıtı niteliğinde ve ustaca ifadelerle dolu. Türkçe’de şimdiye kadar hak ettiği ilgiyi bulmamış olan Chesterton, Okuyan Us Yayınları Ex Libris dizisinden çıkan Don Kişot’un Dönüşü ile bir kez daha gündeme geliyor. Kitap, Bihter Sabanoğlu tarafından Türkçe’ye çevrilmiş.
Birol Vatandaş
