Cemal Karanlık
Geçen akşam Nadir kardeşimle birlikte kitapçıları dolaştık sevgili okurlar. Yeni çıkan kitapların haddi hesabı yok. Aman bir renkli, bir cıvıl cıvıl vitrinler, sormayın gitsin. Geçenlerde yitirdiğimiz Ali Teoman’ın son öykü kitabını aldım. Cıvıltının içinde ara ki bulasın değerli kitabı. Fakat yine de bulunabiliyor ve bulununca da kuşkusuz iyi oluyor. İnsanın şöyle uzanıp iyi öyküler okuması neye değişilir ki… İnsan iyi şeyler düşününce duygulanıyor. Oturup çaylarımızı söylediğimiz zaman Nadir baktı şöyle bir, duygulandığımı anladı,
“Ağabey,” dedi, “Orhan Pamuk da aynen senin gibi duygulanmış, hani gözleri yaşarmış duyduğuma göre.”
“Neden ki ulan?”
“Ya şu Arap Baharı karşısında.”
“Ha evet, biliyorum. Nobelli yazarımız haklıdır kardeşim. Nasıl duygulanmaz insan? Bak şimdi ben de, Arap Baharı tanımını duyunca bir daha duygu seline kapıldım. Hani, uzun zaman, diyelim yıllarca bir idealin peşinden koşarsın, tehlikeli sulardan geçersin. Zafere ulaşma şansın belki hiç yoktur. Ama yine de idealin büyüklüğü ve yüceliği karşısında duyduğun heyecan, iç titremesi öyle büyüktür ki. Değil mi ki insan bazen bir hiçi bile arzulayabilir. Dünyayı yeniden yaratmayı, insanlığın sonunda mutlu olduğunu, yeryüzünde sonsuz ve pütürsüz bir barışın hakim kılındığını görmek, ille de görmek istersin. Elbette insan ömrü böyle yüce idealler için kısa değil midir? Fakat mesut olmak için tek şansımız elimizde bulunan bu geçici hayat mıdır? Hayır, hayır! İnanıyorum ki tek hayatımız yok. Bu nedenle daha bahtiyar bir dünya şimdi olmasa bile gelecekte illa ki kurulacaktır. Arap Baharı dünyamızda yaşanan kötülüklere şu sıra son vermeyebilir. Ama bu bile yüreğimizin sevinçle kabarmasına yetmiyor mu? Yaşadığımız bunca buruk sevinci hissetmek, hem de tüm kalbimizle hissetmek kafidir. Ah kardeşim; ne acılar, ne yoksunluklar çekti insan. Düşün, barış aktivisti dostumuz Oriana Fallaci, eserlerinin İslam ülkelerinde yayınlanmasını istememişti. Mademki acının kaynağı hiç, evet hiç üstüne alınmıyordu. O vakit insanlık kendi eserlerinin yok olması pahasına, dikkat et buna, kendi varlığını yakarak karanlığa karşı durmalıydı. Göz yaşartıcı ideal. Yürek burkucu fedakarlık.
Fakat bugün artık bambaşka bir noktada bulunuyoruz. Bu defa ışık batıdan yükseliyor ve doğu küpünü kırarak bu küpün içindeki zehri akıtıyoruz. Onun yerine ne geliyor? Batı şerbeti. Ah insanlık bu şerbeti içsin. İçsin ki içi ferahlasın. Bizim ruhumuzda bulunan temiz idealler, barış, sevgi, demokrasi vs idealleri bu şerbet vasıtasıyla dünyanın her yerine ferahlık bahşetsin. Az şey midir bu?
Gerçekten, insanın sonunda bir uyanma belirtisi göstermiş olması ne güzel. Sanki yüz yıl uyuyan güzel sonunda kıpırdıyor. Dinle nadirciğim, bu benzetmeyi sevdim: Batı, yüz yıl uyuyan Doğu adlı güzeli öpüyor. Ve şak! Gözler açılıyor. İnsanlar korkunç kralı tahtından etmek için sokaklara dökülüyor. Ve prens de yardımını esirgemiyor elbette. İşte böyle. Ne diyorduk? Gözlerim yaşarıyor. Daha fazla Libya!”
Ben Böyle Aşk Görmedim benim için kksiiltar. Ürpertici Ben Böyle Aşk Görmedim, anlaşılması başta zor ama derin mesajlar içeren Nazınla Dünya Sazınla Dünya, 90′ların en iyi üç slow’undan biri Geceler Kara Tren, pop klasiği Dillere Düşeceğiz Seninle, geride kalan hitler Aşk Beklemez ve Eveleme Develeme Geveleme Bitti. O albümün sound’u 2000-2002 dönemini andırıyordu, zamanının ötesindeydi. Ki Göç’te kksiiltar ama Ben Böyle Aşk Görmedim’i bu albümle kıyaslamayın, saçma. Bir Demirden Leblebi, bir Sokak Kızı’nı, bir Göç’ü de tabi kıyaslayamazsınız ama Ben Böyle Aşk Görmedim de oldukça kişisel bir albümdü.
Yeni yorum gönder