Cemal Karanlık
Burada yoktum, sayın okurlar, gerçekten yoktum, bir iş gezisinde idim. Patagonya’ya gitmiştim. Patagonya Yazarlar Sendikası’nın davetlisi olarak “Biz ve Ötekiler” başlıklı bir panele katıldım. Döndüğüm zaman Nadir kardeşimi aradım, buluştuk. Aman efendim, şaşakaldım Nadirciğimi görünce. Hokkabazın ön dişlerinden biri kırılmış. Nedir ulan, noldu böyle, dedim. Bu arada dişi sızlıyormuş, su da istemedi, çay da. Ayran iyi geliyormuş.
“Sorma abi,” dedi, “Atayistlerle tartıştım.”
Aslında, Nadir kardeşim de Oğuz Atay’ı sevenlerdendir. Bayılır Tutunamayanlar’a… Öykülerini de sever. Fakat bir ara Atayistlerle meseleyi konuşmak zorunda kalınca, Şavkar Altınel’i savunacağı tutmuş. Sen misin? Tartışma, seslerin yükselmesi falan derken itişme başlamış. Kalabalığın içinden biri çıkmış derken… Adam, “Tutunamayanlarız ulan biz!” diye efelenerek bizimkine sağlam bir tokat atmış. Tabii araya giren falan olmuş ama iş işten geçmiş.
“Evladım nasıl bir zamanda yaşadığımızı bilmiyor musun,” diye çıkıştım, “öyle olur olmaz yerde konuşmasan olmaz mı?”
Zavallı, konuşmakta güçlük çekiyordu, “Yaa haklısın,” anlamında başını salladı, sonra ayranından bir yudum aldı. Ve gözlerini uzakta belirsiz bir noktaya dikerek bir süre şehri izledi.
Efendim, nedir öyleyse bu ölçüsüz sevgi? Bunun mesela edebiyatla ne ilgisi vardır? Söz konusu, diyelim Oğuz Atay olmasın da, Tolstoy olsun. Adamın birinin (ya da sokaktaki adamın, sayın okurlar, sözünü ettiğimiz, bir aydın olmak zorunda değildir elbette, herhangi biridir) Tolstoy’u (yani koskoca Savaş ve Barış yazarını, dünyanın hürmetle saklayıp okuduğu bir klasiği) sevmeme hakkı yok mudur? Bir kişi, çıkıp da, ben Tolstoy’u sevmem, iyi değildir, dediği zaman hödük mü olacaktır? Ya da bunu söylediği zaman Tolstoy’a saldırmış mı sayılacaktır? Diyelim böyle bir kişi, Tolstoy’un yerine göz dikmiş mi bilinecektir?
Evvela, sayın okurlar, Atayistlerin bize gösterdiği şeyler var, bu nedenle onlara belki bir teşekkür bile etmeliyiz:
Şavkar Altınel, bana kalırsa, ama sırf kendi görüşünü açıklamak suretiyle sayın okurlar, başka bir amaç taşımaksızın, Atayistlerin hayallerini yıkmıştır. Zira Oğuz Atay elbette saygın bir yazarımızdır ama yine de bir efsaneye dönüştürülmüştür. Atayistler, kaidenin zayıflığını hissediyorlardı kuşkusuz. Atay’ın değil, yarattıkları efsanenin kendi gönüllerine pamuk ipliği ile bağlı olduğunu anlıyorlardı.
İnsanın Tutunamayanlar’ı okuduğu sırada içten içe (elbette yüksek sesle değil) “sıkılıyor muyum acaba” diye düşünmesi, sayın okurlar, bana kalırsa, hiç de hoş bir duygu değildir. Dahası, kendini, “sıkılıyorum ama hata bende,” diyerek zorlaması. Bu, olacak şey değildir. İşte kaidenin zayıflığı buradadır.
Peki, bu efsanenin yaratılmasında eleştirimizin hiç mi kusuru yoktur? Yoksa yıllar boyu eleştirmenlerimiz de mi, “sıkılıyorum ama hata bende” diye düşünmüşlerdir? Neyse, sayın okurlar, olan bizim Nadir’in dişine olmuştur.
Yeni yorum gönder