Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Muhayyileleri peri masallarının tomar tomar müsveddeleriyle dolu nesiller, dünya üzerindeki günlerini tükettiler. Sıra bize geldi. Bizim hayal gücümüzü dolduran mekanlar Çin ve Maçin’de değil, burada, İstanbul’da; ejderhaların kaçırdığı prenseslere değil çocuk gelinlere üzülüyoruz ve gözlerimiz gökten düşen elmaları değil de metinlerarasılık izlerini arıyor.

//php print_r ($fields); ?>
“Hiçlik hakkında yazmak o kadar da kolay değildir.” Patti Smith, kitabın daha bu ilk cümlesinde, tüm alçakgönüllüğüyle yazdıklarının aslında hiçliğe tekabül edebileceğini ve bu yüzden ilgi çekmeyebileceğini ilan ediyordu belki de. Belki de gerçekten hiçlik üzerine bir kitaptı bu ama hiçlik saydığı şey, sizin dünyanızı renklendirecekti.

//php print_r ($fields); ?>
Lisede gittiğim bir fotoğraf sergisinin hayatımı değiştirdiğini söyleyebilirim. NTV’nin “O An” sergisi, Levent’te. O kadar etkilendim ki -özellikle “Gökyüzüne olta atan adam”- heyecandan kitapçıya gidip birkaç teknik fotoğraf kitabı aldım -hiçbirini okumadım. Ama fotoğrafçılığı merak etmeye başlamıştım.

//php print_r ($fields); ?>
Dilin bize biçtiği kimliğin bir form olarak kabuğunu kıran, onu dönüştüren ve sonsuzlaştıran yaratıcı bir söz şiir. Ona dair tüm edim ve deneyimlerimizi, bir yaşam pratiği ile sınırları aşan zamansız hatta belki zamanın kendisi olan güçlü bir eylemin öznesi haline de getiriyor.

//php print_r ($fields); ?>
Bütün mutlu çocukluklar birbirlerine benzerler, mutsuz çocukluklar içinse çoğu zaman bir anne yeter. Çocuk büyüdükçe, annenin hayatının trajedisi görünür hale gelir. Geçmişe şefkatle bakmak zordur; zamanı aşamayan, anılara çarpıp sevgisizlik olarak geri dönen bir çabadır bu.

//php print_r ($fields); ?>
Julia Kristeva’ya göre Louis-Ferdinand Céline’in evreni çatallıdır, ikiliklerden müteşekkildir: Cehennem ve yazar, ölüm ve kelimeler, cinsellik ve ceset, kadın ve âşık, doğum ve doktor gibi olgular birlikte var olurlar. Yüz yüze, karşı karşıya birbirlerini oluştururlar.

//php print_r ($fields); ?>
Gördüğüm şeylerin beni hipnoz etmesinden korkmuyorum; gördüğüm her ne ise karşımda, ötemde, yakınımda veya uzağımda “başka bir var olma” şeklini koruması, devinerek dönüşmesi, dönüşümünü benimle tamamlaması böyle bir etkileşime daima açık zaten.

//php print_r ($fields); ?>
Francisco Goya’nın 1797 tarihli gravürü “Aklın Uykusu Canavarlar Yaratır”, ışıklar söndürülüp karanlık basınca, çocuklar yataklarının altından çıkacak canavarlardan nasıl korkarsa, karanlığın ve bilinmeyenin içinden çıkabileceklere dair korkuyla karışık her türlü fantezi için ilham vericidir.

//php print_r ($fields); ?>
“Zengin bir adam olsaydım bile dış görünüşüme ilişkin tam bir özgüven duygusuna sahip olamazdım. Yalnızca bir metre elli santim boyunda biriyim, tenim koyu renk ve dişlerim öne doğru çıkıntılı.” (s. 76)

//php print_r ($fields); ?>
Büyük edebiyat nehrinin kısa öykü kolu giderek daha gür akıyor. Her geçen gün daha fazla kısa öykü yazılıyor. Alice Munro'nun Nobel'i alması bunun göstergelerinden yalnızca biri. Türkçede de kitapçılara artık ayrı raf oluşturtacak kadar kısa öykü kitabı birikti.














