Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Susanna Tamaro deyince nedense aklıma hemen Paulo Coelho gelir ve vice versa. Onları bir çift olarak düşünürüm, kuzeyde yaz olunca Susanna'nın Orvieto'daki çiftliğinde 'dört köpeği, on kedisi, on beş kırmızı balığı, pek çok papağanı, beş kaplumbağası' vesaire ile mutlu, huzur içinde yaşadıklarını, mızrak ve ot attıklarını, badminton oynayıp, karate yaptıklarını hayal ederim.

//php print_r ($fields); ?>
Encore Yayınları'nın yeni dizisi Duygu Çağı Kitapları'nın ilk ürünleri, okura kara bir safradan, bir başka âlemden çıktıkları izlenimini veriyor. Dizinin hemen göze çarpanı, belki yazarın tanıdıklığından ötürü, Bulgakov'un Şeytanî'si.

//php print_r ($fields); ?>
Mahalle arasında kutu gibi bir eve kapandığım, bolca iç sıkıntısıyla yaşadığım günlerden birinde yağmur havası almak için dışarı çıkıp dar sokaklarda yürürken bir terzi dükkanına denk gelmiştim; terzinin vitrinindeki renk renk makaralar içimi açmıştı.

//php print_r ($fields); ?>
Barış Acar'ın Ekphrasis ismiyle üç cilt olarak tasarladığı kitabının ilk cildi Kült Neşriyat'tan yayımlandı. 2005’ten bu yana yazdığı sergi yorumu ve eleştiri yazılarının bir araya gelmesiyle oluşan Ekphrasis –I– Görünür ve Söylenir Arasında Geçitler, değerlendirmelerden ziyade sanata dair felsefi nitelikli problemleri ele alıyor.

//php print_r ($fields); ?>
J. G. Ballard, Öteki Dünya adlı romanında bir AVM’yi yadırgatma aracı olarak kullanmış, kapitalizm eleştirisini gizemli bir öyküye yedirmişti. Gündelik yaşamımızın büyük bir parçası olan AVM’ler tekinsiz bir mekan olarak resmedilmiş, kitle kültürü ile bireysel korkular arasındaki çizginin o kadar da kalın olmadığı gösterilmişti bu romanda.

//php print_r ($fields); ?>
Polisiyeler ve bilumum dedektif kitapları neden klişelerle dolu olmak zorundadır? En baştan itiraf edeyim, bayıldığım bir tür değil polisiye. Güvendiğim kaynaklardan bilgi akışı, hatta ısrar olmasa ilk hamleyi yapmakta oldukça utangaç davranırım. Her seferinde başka türlü sorulmuş, ama aslında aynı problemi, aynı formül yardımıyla çözmeye benzetirim suç romanlarını.

//php print_r ($fields); ?>
Masal insanın ruhuna kehaneti fısıldar. Herkes kendi yolunu bulmaya çalışırken başka şeyler öğrenir o kehanetin anlatısından. Okunan bir şifadır çoğu zaman, görülmeyenin görülmüş halidir anlatılan. Masallar evreni anlamlandıran anlatılardır, kandırmaz inandırır.

//php print_r ($fields); ?>
Hindistanlı yazar Jeet Thayil, ilk romanı Narkopolis'te 70'lerin Bombay'ını anlatıyor. Batılı turistleri ya da uzaklarda saklı cennetlerin bulunduğuna inanan modernizm kaçaklarını çeken bir ülkede, ülkenin karakteristiğini en iyi yansıtan şehrindeyiz. Ancak otantizme, Şark'ın büyüsüne kendisini teslim etmeye hazır zihinleri cezbedecek bir hikaye peşinde koşmuyor Thayil.

//php print_r ($fields); ?>
‘Narcissus’un Zencisi’ne yazdığı ünlü önsözde Joseph Conrad, amacının “yazılı sözcüklerin gücüyle duymanızı sağlamak, hissetmenizi sağlamak... görmenizi sağlamak” olduğunu ve bunun tek başına her şey anlamına geldiğini söylemişti. Bu onun niyetiydi öncelikle, görmemizi sağlamayı istiyordu ama bunu başarıp başaramadığından pek de emin değildi.

//php print_r ($fields); ?>
Mehmet Eroğlu’nun son kitabı Mermer Köşk, her kelimesine kötücül bir dünyanın işlendiği tutkulu bir aşkı anlatıyor. Eski zamanları andıran ancak “modern” atmosferiyle, “aşka düşmenin” yarattığı umarsız acıyı ve sürekli çalmakta olan tehlike çanlarını betimliyor.
