Dosya Arşivi

Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Ne zaman bilimkurgu bir roman veya öykü okuyacak olsam, kitabın kapağını büyük bir beklentiyle açarım. Beni yarattığı dünyanın içine çekebilmesi, kendi içinde anlamlı bir âlem kurması, hayal gücünü zorlayan bir teknoloji, gelecekteki toplumsal sorunlar, distopik manzaralar, uzay gemileri, ışın kılıçları, dünyayı ele geçiren robotlar... Bunların olup olmaması inanın hiç ilgimi çekmez.

//php print_r ($fields); ?>
1) İlk şiiri 8 yaşındayken yayımlandı
1941 yılında Boston Herald’da yayımlanan şiirin başlığı “Poem”, yani Şiir’di. Yazarın alametifarikası olan karanlık metinlerden çok farklı, kısa ve neşeli dizeler bunlar.

//php print_r ($fields); ?>
Tim Parks, Yaşam ve Yapıt kitabındaki denemelerinde Charles Dickens’tan Haruki Murakami’ye, Çehov’dan James Joyce’a toplam yirmi yazarı ele alıyor ve bu ünlü yazarların eserleri ile hayatları arasındaki kesişimleri ortaya çıkarıyor. Kitap, yazar ve elbette okur arasındaki “yaşam” ve “yapıt” bağını oldukça anlaşılır ve incelikli bir şekilde ele almayı başarıyor.

//php print_r ($fields); ?>
“Sonunda ortadaki hâkim, mahkeme başkanı, mikrofona birkaç kez iki parmağıyla vuruyor, ses salonda yankılanıyor. Boğazını temizledikten sonra ilk kez kafasını kaldırıp etrafa bakıyor: “Sessizlik,” diyor, “duruşmayı başlatıyorum.” Sesinin inceliği, neredeyse kadınsılığı beni şaşırtıyor.”Edebiyatın büyülü bir şey olup olmadığı konusunda çok düşündüm.

//php print_r ($fields); ?>
İngilizce edebiyatın en yüksek kademeden edebi nitelik bahşedicisi ödülü Man Booker, saygıdeğer bir otoriteye sahip olduğu kadar, edebiyatta endüstrileşmenin muhafızlığını da yapar. Bu yıl, 50. yılı şerefine “Altın Man Booker” veren ödül, zaten her dokunduğu romanı altına çeviren bir tür simyacıydı.

//php print_r ($fields); ?>
Kapitalizmin üretim-tüketim ilişkilerindeki mutlak hegemonyası insan zihninde habis bir ura dönüşeli çok oldu. Sürekli satın alan, sürekli tüketen dev bir fabrika artık insan. Reklamlar bu dev fabrikanın çarklarını yağlayan birer azı dişi... İnsan satın aldıklarıyla var, satın alabildiği şeyler kadar var.

//php print_r ($fields); ?>
Jeff Vandermeer’ın Southern Reach üçlemesinin Türkçeye çevrilmesi ve ardından bu serinin ilk kitabı Yok Oluş’un (Annihilation) sinemaya uyarlanmasıyla, tartışmalarımızı China Miéville’in eserleriyle kısıtladığımız bir türün, “yeni tuhafkurgu”nun Türkçedek

//php print_r ($fields); ?>
“At” dendiğinde benim aklıma tarihin görkemli sayfaları, cenk meydanları, rüzgâr gibi akıp giden süvarilerle birlikte Yahya Kemal’in; “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik/Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik” dizeleri gelir.

//php print_r ($fields); ?>
Herhangi bir romanın yazarının zihnindeki yaratım sürecini inceleyecek olsak elbet bir seviyede otobiyografik unsurlara rastlarız. Ancak çoğu standartlara göre, bir romanın otobiyografik sayılabilmesi için yazardan uyarlanan bir başkahramana sahip olması veya yazarın hayatındaki bir olay örgüsünün romanın omurgasına oturması beklenir.

//php print_r ($fields); ?>
“Annemin ölümü beni en vahşi halim olan kişiliğimle tanıştırdı. Beni ihtiyacım olan bir şeyden mahrum bıraktı. Annem hayatımın köküydü. Sonra birden yok oldu.” Cheryl Strayed, Yaban adlı biyografik eserinde anlattığı 1800 kilometrelik yabani yolculuğuna atılmadan önceki halini, bu şekilde dile getiriyordu. Annesiyle derin, oldukça yakın bir ilişkisi vardı.
