Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
“Bu sabah kim olduğumu biliyordum halbuki, ama o zamandan beri birkaç değişim geçirmedim değil.” Lewis Carroll’ın 1865 tarihli klasiği Alice Harikalar Diyarında’nın kahramanı Alice’in sarf ettiği bir cümleden yapılmış, serbest bir çeviri bu.

//php print_r ($fields); ?>
İç Savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri'ndeyiz... Ekonomi alanında hızlı ve açgözlü atılımların gerçekleştiği, dış ilişkilerin genişleyip diğer ülkeler üzerinde tahakküme, modanın etkili bir endüstriye dönüştüğü, orta ve üst sınıfın ahlaki kodlarının materyalizm içinde ölçülmeye, sanatın kurumsallaşmaya başladığı bir dönemden bahsediyoruz.

//php print_r ($fields); ?>
Günlerden bir gün yemek yerken masanızın üzerine bir deniz kaplumbağası düşse ne yaparsınız? A) Bayılırsınız. B) Deprem olduğunu sanıp masanın altına saklanırsınız. C ) Kaplumbağanın canlı olup olmadığını kontrol edersiniz. D) Hiçbiri. Evet, hiçbiri. Çünkü günlerden bir gün yemek yerken masanızın üzerine bir deniz kaplumbağası düşmemesi gerekir.

//php print_r ($fields); ?>
1937 yılı, Hitler’in soğuk nefesinin Avrupa’yı kasıp kavurduğu yıllar. Gamalı haçlar, Führer posterleri, Gestapo, korku, umutsuzluk, mücadele… Her şeye rağmen yine de devam eden hayat...
1919 yılından beri tütün malzemeleri satan bir dükkan ve bu dükkanın tütüncü çırağı Franz Huchel.

//php print_r ($fields); ?>
Modern toplum hayatının ve insan varoluşunun en merkezi olgularından bir tanesi göç. Çok değil, 150-200 yıl önce yaşayan atalarımız doğdukları yerde yaşlanır ve ölür, olağanüstü durumlar haricinde seyahat bile etmezken, biz anne karnında uçağa biniyoruz! İçimizde dinmek bilmeyen bir gitme isteği (Fernweh) var.

//php print_r ($fields); ?>
Herhalde edebiyatımızın en paylaşılamayan ismi Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Sağcı mı solcu mu, Batılı mı Batıcı mı kavgasının başlangıç noktası olarak 1973 yılındaki Selahattin Hilav (“Tanpınar Üzerine Notlar”, Yeni Dergi) ile Hilmi Yavuz (“Tanpınar’ın Solculuğu Efsanesi”, Yeni A Dergisi) arasındaki tartışmayı gösterebiliriz.

//php print_r ($fields); ?>
Zaman, insana türlü oyunlar oynuyor, bunların en büyüğü ise hafızanın ters yüz oluşu. Atik davranıp bunları bir yerlere not ettiğimizde hiç olmazsa yıkıcı etkiyi azaltabiliyoruz. Şans biraz yardım ederse yayıncılara ulaşan anılar etrafa dağılıyor ve zaten ondan sonra, o notları tutana da yazar denmeye başlıyor. Aslında tüm bunları Lawrence Durrell için söylesek kimse şaşırmaz.

//php print_r ($fields); ?>
"Hiçbir yerde kök salmak istemiyorum", çok yakın bir arkadaşımın ağzına uzun yıllar sakız olmuş bir laftı. Bunun hakkını verdi; önce Yunanistan'a oradan da dünyanın öbür ucundaki Yeni Zelanda'ya göçtü. Beş senelik yerleşiklikten sonra bildiğim kadarıyla yine rahat durmuyor. Anlayacağınız yeni bir ülke arayışında.

//php print_r ($fields); ?>
Yazan kişinin dünyanın bin türlü konusu içinde hep aynı konulara çekiliyor olması bana bir kusur gibi gelmiyor. Bilakis üzerinde düşünülen ve yazılan meseleler, bir yazarın külliyatında kendi içinde bir süreklilik gösterdiğinde, ben kendimi bir okur olarak daha iyi bile hissediyorum. Çünkü, diyorum, yazar dünyadaki derdini bulmuş, yani kuyusunu...

//php print_r ($fields); ?>
Turgut Uyar’ın Veys adlı oyunu yayımlandı. Türkçenin en büyük şairlerinden birinin çekmecesinden çıkan bu eser, her açıdan ilgi çekici. Öncelikle onu yazan Turgut Uyar; diğer taraftan Veys, geçmişten günümüze gerek dili gerekse anlattıklarıyla hiç eskimeyecek bir eser gibi duruyor.
