Dosya Arşivi

Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Buz ve Ateşin Şarkısı serisi (televizyon uyarlaması adıyla Taht Oyunları) en sabırsızlıkla beklenen, üzerine en çok konuşulan popüler kültür ürünü olarak, gelecekte, dönem tanımlamakta kullanılacak eserlerin başında geliyor. Ortaçağ temalı ya da zeki kırılmalarla dolu pek çok eser arasında Buz ve Ateşin Şarkısı’nın başarısını yazarı George R.R.

//php print_r ($fields); ?>
İlk romanın ne olduğu Türkiye’de hayli tartışılmış bir konu. Bugün bile o tartışma devam ediyor. Gelen kabul, ilk “Türk romanının” Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı olduğu. Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ın tefrikası 1871, kitap halinde yayımlanışı ise 1875. Oysa, ilk “Türkçe roman” dediğimizde Vartan Paşa’nın Ermeni harfleriyle Türkçe olarak yazdığı Akabi Hikâyesi’ni (1851) görüyoruz.

//php print_r ($fields); ?>
Herhangi bir romanın yazarının zihnindeki yaratım sürecini inceleyecek olsak elbet bir seviyede otobiyografik unsurlara rastlarız. Ancak çoğu standartlara göre, bir romanın otobiyografik sayılabilmesi için yazardan uyarlanan bir başkahramana sahip olması veya yazarın hayatındaki bir olay örgüsünün romanın omurgasına oturması beklenir.

//php print_r ($fields); ?>
Hiç seyahatname okumamış birine bunun keyfini anlatmak zor. Gediklisinin, zaten rastladığı kitaba bir göz atmadan geçip gitmesi ihtimal dışı. Zira, sanki özünde, okurunu kendine çeken bir zıt kutbu taşır seyahatnameler. Hele de, zihne kentleri adamakıllı kurma imkanı verebilenler.

//php print_r ($fields); ?>
Küçürek öykü bir tür olarak şiirdeki haiku yahut rubai ile kıyaslanabilir. Öykü alabildiğine daraltılmış ve sınırlandırılmış bir andan yahut kesitten ibarettir. Çoğu zaman başı ve sonu net değildir. Öncesi ve sonrası olduğunu ama metinde yer almadığını okura “ihsas” ettirir.

//php print_r ($fields); ?>
Put meselesi, insanın bu hayatta güçlü ya da yenik oluşunu belirleyen, kadın erkek ilişkilerinden çocuk yetiştirmeye, iş hayatından özel hayata, zihin dünyasından kalbî dünyaya kadar hemen her sürecini şekillendiren, mutluluğunu huzurunu etkileyen çok yönlü ve çok katmanlı bir konu. Bu yüzden Ahmet Turgut’un Put adlı kitabını duyunca hemen almak, okumak istedim.

//php print_r ($fields); ?>
Geçtiğimiz yıl Toronto Film Festivali İzleyici Ödülü’nü alan The Platform, kısa sürede Netflix’in en çok izlenenler listesinde kendisine yer edinmeyi başardı. Senaristliğini David Desola, yönetmenliğini ise Galder Gaztelu-Urrutia’nın üstlendiği film, uzun süre zihinlerdeki tazeliğini koruyacak gibi.

//php print_r ($fields); ?>
Modernizm sadece biz doğuluların “başına gelmedi”. İngiltere’de taşra hoyratça sökülüp kirli şehirlere taşındı; Batı’dan (Fransa’dan) gelen Modernizm’in yarattığı doğa özlemi Alman Romantiklerini doğurdu… Batılı toplumlarda mavi yakalı uzmanlaşma, yaptığı işe yabancılaşan ve mekanikleşen yığınlar yarattı.

//php print_r ($fields); ?>
Yazar, şair, fotoğrafçı, akademisyen, koleksiyoner... Merkezde her daim fotoğraf yer almasına karşın, “çok kimlikli” bir isim Merih Akoğul. Çeşitli yayınlarda fotoğraf kuramı, plastik sanatlar ve müzik üzerine yazılarını da okuduğumuz bir eleştirmen aynı zamanda örneğin.

//php print_r ($fields); ?>
Kusur: Türkçede herhangi bir konuda yaptığımız yanlışı anlatan ya da hatamızı belirten bir kelime. Toplumsal yaşayışımızda ve bireysel ilişkilerimizde de bu sözcükle daima karşılaşırız. Aslında, günlük yaşamımız içinde sıkça kullandığımız biçimi ise, “Kusura bakma”dır. Bu, negatif bir anlam içeriyor gibi görünse de, ilişkilerde kişiye özel bir alan açar.

















