Dosya Arşivi

Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Tasavvuf metinleri, özellikle tahkiye unsuru barındıran ve genel anlamda “kıssa” olarak adlandırılan anlatılar ya da tasavvuf büyüklerinin nutk-u şerifleri, okuruna/dinleyicisine her zaman söylediğinden daha fazlasını işaret eder aslında.

//php print_r ($fields); ?>
Vladamir Nabokov, 1899 yılında St. Petersburg’da dünyaya gelmiş. Çocukluğu, asırlardır süren çarlık rejiminin sarsılmaya başladığı günlerde geçmiş. Burjuva bir ailenin çocuğu olarak iyi bir eğitim almış ve erken yaşlarda İngilizce öğrenmiş. Liberal düşünceleri benimseyen babası, Bolşevikler ile Çar Nikola arasındaki çekişmede dönemin diğer aristokratları gibi Çar’dan yana tavır almış.

//php print_r ($fields); ?>
Meksika edebiyatının en önemli yazarlarından olan Carlos Fuentes (1928-2012) Körlerin Şarkısı’nda, büyülü gerçekçiliğin parlak örneklerini verir. Kitapta; Aura, İki Elena, Kraliçe Bebek, Ne Olursa Olsun, Eski Haklar, Saf Bir Ruh öyküleri yer alır. Öykülerde özellikle anıların peşine düşerek geçmis ve şimdi karşılaştırması yapar. Yaşanmışlıklar her şeyden değerlidir.

//php print_r ($fields); ?>
“Önümde belki bir dakika var, belki bin dakika. Belki bir gün var, belki bin gün... Geride ise yüzlerce hatayla, çok eksiklerle, dile gelmemiş suçlarla, telafi edilmemiş ihmallerle dolu bir hayat. Hangisini, ne ara düzelteceğim? Nereden başlayacağım kendi cennetimin yolunu döşemeye? Zamanla yarıştan galip çıkan var mıdır? Kader, insanın başına gelen değil midir?

//php print_r ($fields); ?>
Sinik Bir Başkaldırı: Edebiyat Ehlileştirilmeye Karşı

//php print_r ($fields); ?>

//php print_r ($fields); ?>
Vazgeçebileceğimizi değil de tercih edebileceğimizi düşünmek ne kadar aldatıcı? Her şeyden umudunu yitirmiş birini görüyorsanız belki hırslarına belki beklentilerine küsmüştür ama en çok da bir tercih yapabileceğine inanmıştır. İnsan en çok tercih edemeyince anlamını yitiriyor olmalı vazgeçince değil. O yüzden vazgeçebileceğimiz şeylerin ne kadar fazla olduğunu görünce dehşete kapılıyoruz.

//php print_r ($fields); ?>
Sadece kaybedenlerin kazanabileceği savaşlar vardır. Yaralarını sarmayan aksine onları bin bir ihtiramla saklayan insanların kazandığı savaşlar... Kazanmak, kaybetmek yerine göre ters yüz olabilir. Hayat, zamanın eleğinde sürekli değişen bir gerçekliğin görüntüleriyle selamlar bizi. Öyle ya da böyle.

//php print_r ($fields); ?>
"Teksas-Tommiks dönemi”nin ancak son demlerine yetişebildim… O zamanlardan, dayımın iki çizgi roman kulesi arasındaki hali gözümün önünde halen; sırt kısmı aynı zamanda kütüphane olarak da kullanılabilen o eski tip divana boylu boyunca uzanmış, bir tarafta “uç uca eklenerek” okunacak, diğer tarafta ise okuduğu ciltlerden oluşan iki kule… Sanırım daha çok Zagor görürdüm elinde; ablamın

//php print_r ($fields); ?>
Yıllar önce bir söyleşi vesilesiyle “bilimkurgu ve fantazya arasındaki farkı” sorma imkânı bulduğum Ejderha Mızrağı serisinin yazarı Margaret Weis pek ikna olmadığım bir şekilde, “Kilitli bir kapıyı sihir maharetiyle açıyorsanız fantazya, patlatarak açıyorsanız bilimkurgudasınız” gibi bir cevap vermişti.
