Dosya Arşivi

Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Yaşamın ta kendisi olduğu için mi yazdığını yoksa bizzat yazdığı için mi yaşamla bağ kurduğunu bilemez yazan kişi. Bir şey konuşturur onu, fakat nedir o şey? Beşiğinde dile gelen İsa gibi, daha doğar doğmaz talihin nasıl işlediğinin gizli bilgisini anlamaya yazgılıdır sanki. Bilgedir, budaladır, trajik ve gülünçtür. Ve sırf bu yüzden usta bir “yaşam acemisi” olup çıkacaktır.

//php print_r ($fields); ?>
Guardian’da yayımlanan bir yazı, Charlotte Higgins’in labirentleri konu alan kitabından yola çıkarak, Yunan mitolojisindeki Minotaur'dan günümüzdeki görsel sanatlara kadar pek çok metinde ve sanat ürününde karşımıza çıkan labirent imgesinin neden bu

//php print_r ($fields); ?>
“Sonuçta gölgesiz bir güneş neye yarar ki? Tokmaksız bir çan gibi!”
(Carl Gustav Jung, piposunu indirir, yuvarlak çerçeveli gözlüklerini alnına yerleştirip tebessümle konuşmaya başlar.)

//php print_r ($fields); ?>

//php print_r ($fields); ?>
Robert Walser’in Jakob Von Gunten isimli eseri yazarın yaşam öyküsüyle daha derin bir anlam kazanan türden bir anlatı olarak karşımızda duruyor. Tarihsiz yazılmış günlük biçimindeki kitap, on yedi yaşındaki Jakob’un Benjamenta Erkek Enstitüsü’nde yaşadıklarını ve bunun iç dünyasındaki yansımalarını bize sunuyor. Küçük bir şehirden gelen Jakob, Kanton meclisi üyesi bir babanın oğludur.

//php print_r ($fields); ?>
Roman edebiyatın bukalemunudur. Kanonik olmayan doğası gereği, kılıktan kılığa girme becerisine sahiptir. Bu durum roman kuramına, eleştirisine de yansır. Öyle ki her romanı, romancıyı aynı şekilde açıklayacak bir inceleme yöntemi bulamayız. Romancılığı tartışma götürmez isimler bile ifratla tefrit arasında gidip gelen yorumlara maruz kalabilir.

//php print_r ($fields); ?>
2000’li yılların hemen başında, bazı önemli riskleri göze alarak Antalya’dan İstanbul’a gelişimde, Anton Çehov’un Maksim Gorki’ye yazdığı mektubun da etkisi olmuştu. Çehov, Gorki’ye taşradan ayrılmasını, edebiyat çevresine yakın olmak için Moskova’ya veya Petersburg’a yerleşmesini öneriyordu söz konusu mektubunda. Gorki reddetmişti belki ama Çehov’un büyük şehir davetine ben icabet etmiştim!

//php print_r ($fields); ?>
Geçenlerde Tim Parks’ın Ben Buradan Okuyorum’unu karıştırırken, kitabın ilk metni olan “Öykülere ihtiyacımız var mı?” sorusunu, Türk edebiyatında yaşanan hareketliliği göz önünde bulundurarak düşündüm; neredeyse her yıl binlercesi basılan bu kadar çok kurmaca metne ihtiyacımız var mı?

//php print_r ($fields); ?>
Köklerimizi, kendi isimlerimizin yazdığı karton kahve bardaklarında aradığımız bugünlerde masallara, masallarımızı okumaya, dinlemeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var gibi görünüyor. Mesafenin kaybolduğu, ben ve öteki, özne ve nesne, gerçeklik ve görüntüler arasındaki sınırların tamamıyla birbirine karıştığı günümüzde, doğru yolu, kendi yolumuzu bulabilmek çok daha zor.
