Şahane Bir Kitap Arşivi

Şahane Bir Kitap // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Düzülke, geometrik olarak bir iki boyutluluk hali. Her şeyin sade ve sadece çizgilerden, üçgenlerden, çokgenlerden ve nihayetinde dairelerden oluştuğu, derinliğin veya yüksekliğin olmadığı bir evrenin adı. Kulağa oldukça sınırlayıcı ve sıkıcı geliyor değil mi?

//php print_r ($fields); ?>
Evet, başta da dediğim gibi, insanlık nice bin yılların, savaşların ve tüketim çılgınlığının ardından üretimden, sanattan, zaanatten, en önemlisi de topraktan kopmuş, dev paletlerin üzerinde yürüyen şehirlerde yaşamaya başlamıştır.

//php print_r ($fields); ?>
"Naipaul’u niçin severim? Naipaul’un kitapları bugün ‘üçüncü dünya ülkeleri’ dediğimiz yoksul ülkelere, İngilizleşmiş Hintli bir Trinidadlının bakış açısıyla yaklaşır. Naipaul hem muhafazakar, tutucu ve kuralcı bir İngiliz’in bakış açısını büyük bir istekle kabul eder, hem de tam anlamıyla çok kimlikli, yersiz, yurtsuz, sürekli kimlik değiştirmiş, esnek biridir.

//php print_r ($fields); ?>
Bir süre önce mübadele döneminin edebiyata yansımaları üzerine küçük bir araştırma yapmıştım. Mübadelenin Türk edebiyatına yansıması o kadar cılız, Yunan edebiyatına yansıması o kadar büyüktü ki şaşırıp kaldığımı hatırlıyorum. Mübadelenin özel bir yeri de yoktu üstelik, toplumsal travmalarımızın hemen hepsi edebiyata çok ama çok az yansıyordu, tuhaf bir şekilde susmayı tercih ediyorduk.

//php print_r ($fields); ?>
“Bir biçim, birçok bakış açısına göre düşünülüp anlaşılabildiği; kendisi olmaktan asla geri kalmaksızın, büyük bir görünüm ve çeşitli titreşimler ortaya koyabildiği ölçüde geçerlidir”, der Umberto Eco “Açık Yapıt”ta. Bir bildiri olarak ortaya çıkardığı ve sonrasında kuramsallaştırdığı “Açık Yapıt” düşüncesi içinde tek-yönlü, klasik kurgu ve yorum biçimlerini reddeder Eco.

//php print_r ($fields); ?>
Bir yeniçeri düşünün ki, babasından kalan araziye el konulduğu için eline kalemi alıp divan-ı hümayuna başvurmakta... Ya da yiyip içtiklerini bile günü gününe yazan Balat şeyhi bir derviş karısının ölümünü yazmakta … Evlenmeyi reddeden entelektüel bir Osmanlı kadınının rüyalarına ne dersiniz peki?

//php print_r ($fields); ?>
Yayımcısı Levent Yılmaz’ın da pek güzel ifade ettiği gibi “mücevher pırıltısında” bir novella var elimde.

//php print_r ($fields); ?>
Rüzgar pencerelerin içlerinde, kapıların eşiklerinde inliyor, kurtlar uluyor gecenin en karanlık yerine doğru, ay ışığının soğuğunda kanat izleri görülüyor, uzaklardan tekinsiz kanat sesleri yükseliyor ve Kont Dracula yürümeye başlıyor en zayıf, en biçare, en korkunç rüyalarımızın içinde… Çünkü kötülüğü iyiliğin içinden, insandan ve tanrıdan ince ince ayırıyor Batı düşüncesi, kötülük insan kılı

//php print_r ($fields); ?>
Ne vakit Türk edebiyatının üzerine oturduğu modernleşme endişesi üzerine düşünsem, rüyalarım gelir aklıma. Sözde yetişemediğim hayati sınavlar; kaçırdığım vapurlar, otobüsler; yetiştiremediğim ödevler ve yazılarla dolu, dekoru farklı, ruhu hep aynı rüyalar...

//php print_r ($fields); ?>
Altı ayda sadece tek bir geminin geçtiği bir nehrin üzerindeki köprüde, tek işi o gemiye yol vermek olan bir bekçi... İnsansız, büyüleyici bir doğanın içinde, aylarca hiç konuşmadan, sadece okuyarak, yazarak yaşayan; yalnız bir romancı imgesi… Benim hayatımda ilk karşılaştığım yazardı Sadık Yemni.
