Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Hepimiz yaşamın içinde heyecanlı ya da çaresiz hissettiren birçok olayın ya da durumun bizzat öznesi oluruz. Olup bitenlerin bu sürekli akışında aklımızda kalan, yaşananların bütünü değil, bütünden kesitler halinde çekip çıkardıklarımızdır. İşte çekip çıkarılanlar da anlardır aslında; hiç unutamadığımız, bizimle birlikte yaşayan anlar...

//php print_r ($fields); ?>
Rebecca Solnit, Kaybolma Kılavuzu’nda, Borges’in az bilinen bir öyküsünden bahseder. Öykünün başkahramanı olan şair, imparatorun muazzam büyüklükteki, dolambaçlı sarayını mükemmel biçimde tarif eden bir şiir yazar.

//php print_r ($fields); ?>
Gökçe isimli bir kadın düşünün; bugün 34 yaşında olsun.

//php print_r ($fields); ?>
Feminist farkındalığın aksesuvarlaşıp yakalara takılan rozetler, sloganlı tişörtler, pembe berelerle süslenmesi, anaakım tarafından sahiplenilmesi, edebiyattan destek alması, sosyal medyayı ele geçirmesi, popüler kültürün ta kendisi olması gözleri fazla kamaştırdı. Buna rağmen Batı’da feminizmler kavga ediyor. Farklı feminist dalgalar arasında bir nesil çatışması var.

//php print_r ($fields); ?>
İnsanın doğadan gitgide uzaklaşarak mahkum olduğu modern yaşamı hedef alan, o modern yaşamın mağduru bireyi merkeze koyup onu yiyip bitiren sisteme hunharca saldıran ve nihayetinde kahramanımızı doğayla buluşturan neredeyse bütün hikayeleri seviyoruz.

//php print_r ($fields); ?>
Edebiyat ve sanat tarihi, zamanın ya da kitlelerin efsaneleştirdiği ancak kendilerine atfedilen değerin ne kadarına layık oldukları şüpheli sayısız isimle doludur. Bir eseri sevmek çoğu zaman onu ortaya koyanın kusurlarını görmezden gelmemiz için yeterlidir. Ne yazık ki gerçeklerle doğrularımızın tartıldığı terazide, gerçekler daima ağır basar.

//php print_r ($fields); ?>
Şuna hiç kimsenin itirazı olmaz sanırım: Dünyanın en saygın edebiyat ödülü kuşkusuz Nobel Edebiyat Ödülü’dür. 1901 yılından günümüze kadar süregelmiş, köklü bir ödül. Edebiyatseverlerin, yazar ve okur kamusunun yakından takip ettiği bu ödül, 2006 yılında Orhan Pamuk’a, yani ilk kez Türk bir yazara verildi ve Türkiye’de de altı çizili bir dikkate mazhar oldu.

//php print_r ($fields); ?>
Biz okurlar klasik roman kurgusunun -gerçek hayatın aksine- giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşmasına alışkınızdır. Roman “bir şey” hakkındadır ve yazar tarafından çok geçmeden bu hikayenin içine çekilen okur, hikayenin nasıl sonuçlanacağını merak etmeye başlar. İnsan hayatının sıkıcı ayrıntıları ve rutini ise, merak unsurunu canlı tutmak adına dışarıda bırakılmıştır.

//php print_r ($fields); ?>
Bir tuşla dünyanın diğer ucundaki kişilerle görüntülü konuşmalar yapabildiğimiz bir teknoloji ve okuduğumuz kitabı, sevdiğimiz çiçeği, en özel anlarımızı, kızgınlıklarımızı, eleştirilerimizi yansıtarak her gün yeni bir ben ben inşa ettiğimiz sosyal medyaya sahip olduğumuz bir dönemde kitapları tüm dünyada beğenilen ve okunan, yarattığı karakterlerle okurun hayatına dokunan bir yazarın kimliğini

//php print_r ($fields); ?>
Üç Yaşam’ın orijinali yayımlandıktan kısa bir süre sonra, 1910’da, Chicago Record-Herald gazetesinde kitap hakkında şöyle bir yazı yer almış; "Stein, hayata dair parçaları değil, hayatı olduğu gibi ortaya koyuyor.’’ Kimilerine göre modern edebiyatın en önemli eserlerinden biri olan Üç Yaşam, başta Hemingway olmak üzere birçok yazarı etkilemiş, ilham kaynağı olmuş.
