Dosya Arşivi

Dosya
Türkçe olarak yayımlanan kaynaklarda Nâzım Hikmet'in Küba yolculuğu ile son derece kısıtlı, çoğu zaman birkaç cümleden ibaret bilgi bulunmakla birlikte, bu önemli gezinin tarihi ile ilgili yeterli sayılabilecek

Türkçesi özyaşamöyküsü ancak yabancı kökenlisini kullanmak genel tercihimiz: Otobiyografi... İnsanlığın bireyleşme sürecinin önemli bir parçası otobiyografiler. Benlik bilincimiz geliştikçe otobiyografiler kaleme almaya başlamışız, yaşamöykülerimizi yazdıkça bireyselleşme sürecini tamamlamışız. 19.yüzyıldan itibaren romanla atbaşı gitmiş kişisel yaşamöyküleri.

2009’un başarılı çeviri öyküleri arasındaki hemen hemen tüm yapıtların, yaşam öykülerinde savaşlar, yıkımlar, göçler bulunan sistem karşıtı yazarlara ait olması, dikkat çekiciydi.

Bir toplumda yaşamak, toplumla aynı yöne gitmek hatta toplumun gideceği yönlerin belirlenmesinde rol almak. Bunları “bireyin ve toplumun sağlığı” için yaparken, herşeyin “normal” görünmesini sağlamak, ve –miş gibi davranmak. İşte aslında “günlük hayat” bu.

Bu defa romanla değil, koyun koyuna yaşadığını söylediği defterlerden çıkardığı bir defterle "Rüyalar ve Uyanışlar Defteri"yle karşımızda Latife Tekin. Başlangıcından günümüze edebiyatına alttan alta olsa da damgasını vuran politik söylemini dile getiriyor denemelerden oluşan bu kitabında ve görüyoruz ki sesini yükselttikçe yükseltiyor.

Bazı vakitler bir de bakmışız yaşam, içimizdeki sonsuz arayış gibi uzanıp gitmekte önümüzde, ikisi birbirinden ayrılmaz olmuş, en fenası, içinden çıkılamaz olmuş. Arayışın bir noktasında, geçmişten ve gelecekten azade bir “şimdi” de takılıp kalırız. Ama an gelir tüm tıkanıklıklar açılır, istediğimiz noktaya vardığımızda ne yapmak istediğimizi çok iyi bildiğimizi fark ederiz.

“Yeraltı” deyince tam olarak gün yüzüne çıkmamış olanı vurgulayan bir tanım pek de yanlış olmaz: konuşmadıklarımızdan, düşünmediklerimizden, aykırı gördüklerimizden, standart akımın dışında kalan bir yerlerde içten içe kaynayan bir anlatım hatta yakarış ve ilgi çekme biçimi.

Binbir çiçekli bahçeden bir çığlık yükseldi yeniden, duyuyor musunuz? Duyuyor muyuz?

12 Eylül’ün üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen açtığı yaralar ve etkileri hâlâ silinmiş değil. Günlük yaşamdan bürokrasiye ve siyasete her anlamda sonuçları hissedilen bu dönemin Türk edebiyatına nasıl bir etkisi oldu? Öykümüzü, şiirimizi, romanımızı nasıl etkiledi? Edebiyatçılarımız 12 Eylül’ü nasıl ve ne kadar hissettiler, eserlerine 12 Eylül’ün etkisi ne oldu?
