Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Elena Ferrante’nin "Napoli Romanları" üstbaşlığıyla yayınlanan dört ciltlik serisinin ilk kitabı Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım Türkçeye tercüme edileli henüz birkaç ay oldu. Ferrante yurt dışında epey ilgi gördü ve kitapları hızla, başta İngilizce olmak üzere, başka dillere çevrildi. Serinin ilk kitabının Türkçeye çevrilmesi içinse dört yıl geçmesi gerekti.

//php print_r ($fields); ?>
Önyargılar nasıldır bilirsiniz. Yani aslında bilmezsiniz ama bir şey sizi durdurmuştur. Varlığından haberdarsınızdır ama yanaşmamışsınızdır. İlgilenmek, yakınlaşmak istememişsinizdir belki.

//php print_r ($fields); ?>
Edebiyatın tarihi, insanın yazıyı keşfetmesinden çok daha eskilere uzanır. Düşlerini, duygularını, düşüncelerini yazıya dökemedikleri zamanlarda atalarımız sözle ifade etmişlerdi kendilerini. Sözlü edebiyatın kulaktan kulağa fısıldanarak yayılan efsaneleri yazının icadından sonra destanlar, masallar ve folklorik hikayelerle sürmüş, onların mirası modern hikaye sanatına kalmıştı.

//php print_r ($fields); ?>
Kitapları, yakın zamana kadar 30 milyon adet satmış bir yazar -ülkesi İsveç’te de 5 milyon- başarısını göremeden ani bir kalp kriziyle yaşama veda ettiğinde, sevenlerini hangi duyguları göğüslemeye yöneltmiştir, önemi var mı?

//php print_r ($fields); ?>
Roman dediğimiz edebi türün temel öznelerinden biri bireyse, eğer diğeri de ailedir hiç şüphesiz. İkisi de durmaksızın birbirini kapsar, birbirinin içinden geçer, birbirini var eder, yeri gelince yok eder… Romanın tarihine baktığımızda bireylerin yaşamlarına, çelişkilerine odaklanan klasikleşmiş nice eserin yanı sıra, aklımıza bir çırpıda geliverecek nice aile öyküsü buluruz.

//php print_r ($fields); ?>
Hermann Hesse, bilhassa Türk okurunun “Bozkırkurdu” ve “Demian” gibi eserleriyle beğenesini kazanmış, 60’larda, Amerika’daki gençlik hareketinin (kısmen yanlış algılanarak da olsa) ilahlarından biri haline gelmiş, iki dünya savaşı esnasındaki toplumsal nevrozu yaşayarak eserlerine yansıtmış, bireyin; kitle, otorite ve kolektivizm karşısındaki direnişinin simgelerinden biri haline gelmiş, Berlin

//php print_r ($fields); ?>
İnsanın hayatı boyunca yaşadığı hastalıkları, fiziksel, psikolojik ve felsefi hastalıklar olmak üzere üçe ayırmak mümkün mü? Fizyolojik ve psikolojik hastalıklara dair epey uzun bir liste verebileceğimizi sanıyorum. Peki ya felsefi hastalıklar listesine neler dahil olabilir? Ve bunların tedavisi/ çözümü var mıdır? Örneğin can sıkıntısının? Can sıkıntısından ölünür mü?

//php print_r ($fields); ?>
Çocukluğun büyülü bir bahçe olduğu hep söylenir. Erginleşme ise büyü bozumudur. Masalların gücü buraya dayanır, fantastik bizi bu yüzden cezbeder. Rüyasında uçabilen çocuk, balkonun korkuluklarına yaklaşırken şüpheyle dolar, “ya uçamazsam”: Büyü bozulmuş, yetişkinliğin dümen suyuna girilmiştir artık.

//php print_r ($fields); ?>
Modern roman Tanzimat’la başladı Türkiye’de. Robert Finn, Türk Romanı adlı çalışmasında Tanzimat romanının sancılarını, emekleme aşamasını tüm açıklığıyla anlatır. Edebiyat bilimi açısından önemsenemeyecek çalışmalardır bunlar ama dönemin toplumsal yapısını başarıyla aktarırlar. İnsanımızın portresini çizer, tüm siyasal gerilimleri aktarır, günlük yaşamın ayrıntılarını verirler.

//php print_r ($fields); ?>
Siz hiç diaspora Ermenisi gördünüz mü? Adını duyduğumuzda pek çoğumuzun zihninde bir düşman imgesi şekilleniyor. Batı devletlerinde kapılanmış, sabah ve akşam hiç durmadan Türkiye’nin kötülüğünü isteyen ve bütün mesaisini ülkemize iftiralar atmak için harcayan bir çıbanbaşı.













