Dosya Arşivi

Dosya
Lydia Davis, yazdığı mikro, kimi zaman birer cümleden oluşan öyküleriyle tanınıyor. Proust, Blanchot, Flaubert gibi isimleri Fransızcadan İngilizceye çeviren Davis, Deha Bursu olarak da bilinen MacArthur Bursu’nun da sahibi.

İnsanlık serüvenimizde ciddi kırılmaları tecrübe ettiğimiz bir çağda yaşıyoruz. Dijital devrim sadece alışkanlıklarımızı değil gerçekliği algılama ve yorumlama biçimimizi de temelden sarsıp deyim yerindeyse kararsızlaştırıyor. Bütün bu karmaşada hikâyeler de akacakları yeni yollar aramaktan geri durmuyor.

“Şairin hayatı şiire dâhildir” sözünü kullanan Cemal Süreya ise bunu poetik bir tespit olarak okuyup geçmek mümkün değil. Eserleri kadar hayatı da okuyucusunun her zaman ilgisini çekmiş, edebi kamunun konusu olmuş bir şairden söz ediyoruz.

Türk şiiri içinde “arada” kalmış bazı şairler vardır. Bu şairler içinde bazıları da yalnızca arada kalmakla yetinmezler, başka büyük şairlerin veya akımların periferisinde kalırlar. Ercüment Behzat Lav’dan Sabahattin Kudret Aksal’a doğru bir eğri çizebiliriz böylece. Edebiyat tarihçilerinin işine geliyor sıralamalar, ayrımlar yapmak.

Hangi kitapların okunacağı, nelerin beğenilmesi gerektiği ya da kimlerin yazar olabileceğine dair zaman zaman çeşitli tartışmalar çıkar.

Parlak simalar, köşe taşları, takımyıldızları, bir kuşağın son temsilcileri, koşumlarını bir dönemin ülküsüne bağlamış olanlar, reformistler... Edebiyat tarihi içerisinde gezinmek böyle bir geçit töreni izlemekten farksızdır çoğu kez.

Sadettin Ökten ve Kemal Sayar. İki sahilsiz umman. Bunu söz konusu iki kişiye iltifat olsun diye demiyorum. Öncelikle “gönül” zaten sahilsiz bir ummanın adı. Kemal Sayar ve Sadettin Ökten de bu sahilsiz ummanda iki farklı disiplinde “şahitlik” etmiş kişiler. Yazdıkları eserlerde, konuşmalarında hep bu şahitliklerini paylaşıyorlar ve insanları kendi şahitliklerini yapmaya davet ediyorlar.

Robert Walser’in Jakob Von Gunten isimli eseri yazarın yaşam öyküsüyle daha derin bir anlam kazanan türden bir anlatı olarak karşımızda duruyor. Tarihsiz yazılmış günlük biçimindeki kitap, on yedi yaşındaki Jakob’un Benjamenta Erkek Enstitüsü’nde yaşadıklarını ve bunun iç dünyasındaki yansımalarını bize sunuyor. Küçük bir şehirden gelen Jakob, Kanton meclisi üyesi bir babanın oğludur.

Kelimeler, Türkçenin insanı gerçekleştiren olağanüstülüğünün temsilcileri olarak “varlığımın evidir.” Her gün düzenli Türkçe sözlük okuyorum. Büyük bir coşkuyla. Gündelik hayatın insanı aciz bırakan sınırlarını unutup dilin her şeyi mümkün kılan gücünün yerli yerinde olduğunu gördükçe rahatlıyorum.

Japonya’nın gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından olan Natsume Sôseki, Klasik ile Modern Japon Edebiyatı’nı ayıran ince çizginin ta kendisidir.
