Arşivi

//php print_r ($fields); ?>
Anthony Burgess’a, 1959 yılında ameliyat edilemez bir beyin tümörü tanısı konur ve yaklaşık bir yıllık ömrü kaldığı söylenir. Bu haberin ardından Burgess, karısının geçimini sağlamak üzere on iki ay içinde beş buçuk roman yazar. Ne var ki, durmasını gerektirecek bir durum yoktur aslında ortada, bu on iki aylık sürenin ardından teşhisin yanlış olduğu anlaşılır.

//php print_r ($fields); ?>
Haziran ayının, yani bir anlamda yaz mevsiminin gelişini adada karşılamaya karar vermiştik. Kelebek ile birlikte ilk ada vapuruna atladık ve kendimizi sahile attık. Aynı Sait Faik’in Dülger Balığının Ölümü’nde anlattığı gibi, bizim üstümüzde de etrafımızdaki güzellikten kaynaklanan cazip bir titreme vardı. “Hani bazı yaz günleri hiç rüzgar yokken deniz üstünde bir meneviş peydahlanır.

//php print_r ($fields); ?>
Tarihin her döneminde bizatihi edebiyatçılar tarafından edebiyata pek çok farklı rol biçilmiştir. Mesela Tanzimat döneminde yazan Ahmet Mithat için edebiyat toplumu eğitmek için bir araç konumundadır; Namık Kemal’e sorarsanız edebiyat pekala bir eğlencedir.

//php print_r ($fields); ?>
Kamuoyunun dikkatine,

//php print_r ($fields); ?>
Yok yok merak etmeyin, “yeni dil, gücünü mizahtan alıyor, gümbür gümbür geldi” yazısı değil bu. Direnişin dili, sıkıcı sosyolojik, kuramsal, edebi analizlerin dışında da, onlara ihtiyacı olmadan da kendini üretiyor, yoluna devam ediyor nasılsa... Ben bugün sizlere yeni bir edebiyat kuşağının önsezili, hani neredeyse kehanetvari arayışından, bir araya gelişinden söz edeceğim.

//php print_r ($fields); ?>
“Bir şeyi olmadığı yerde değil, olduğu yerde aramaktır lanetlenmiştik”. Bu sözü nerede, nasıl duyduğumu hatırlamıyorum. Ama bildiğim şu ki, duyduğum andan bu yana, tam olarak olduğu yerde arayıp da bulamadığım bazı şeylerin olduğu fikri hep kafamı kurcalamıştır. Bir odanın içindeyken o odayı aramak gibi bir şey bu. Bazen, içinde kıpırdama gücünü aramak gibi mesela.

//php print_r ($fields); ?>
Ahlakçılık yapmayalım ama olmuyor işte, sevdiğimiz bir yazar, sanatçı reklamlarda oynamasın, politik duruşunu bozmasın, “saçma” demeçler vermesin istiyoruz. Yazdığından, söylediğinden farklı yollara çıkmasın, kafamızda onu nasıl yarattıysak öyle kalsın istiyoruz. Biraz hastalıklı bir durum, biraz da haklı bir istek galiba. Bazen abartılıyor, bazen az bile söyleniyor.

//php print_r ($fields); ?>
Belki de en doğrusu buydu. Gecenin Sonuna Yolculuk’tan sonra Profesör Y ile Konuşmalar’ın gelmesi. Ne de olsa ilki bir makineydi. Delik deşik üniformalar ve başıbozuk kelimeler ve kuduz torbası salyalar ve üç milyon üç yüz otuz üç bin üç yüz otuz üç noktalar ve kan ve kemik ve ölüm ve kalım ve insan ve müsveddesi ve meselesiyle inşa edilmiş dev bir makine.
