Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
İskoç yazar Jenni Fagan, Panoptikon adlı romanına iki epigrafla başlıyor. Bunlardan ilki, geleneksel bir halk türküsünden: “Bazen kendimi annesiz bir çocuk gibi hissederim.” Romanın adı okurlarda farklı çağrışımlar uyandıracak olsa da bu alıntı romanın temasıyla ilgili daha çok fikir veriyor, çünkü kitap annesiz, babasız bir genç kızın hayata tutunabilme öyküsünü anlatıyor aslında.

//php print_r ($fields); ?>
Ödön von Horváth Tanrısız Gençlik romanında, o çağın pek çok yazar ve entelektüeli gibi, faşizmin yol açacağı felakete, bireysel ve toplumsal çöküntüye dikkat çekiyor.

//php print_r ($fields); ?>
İnsan kendisinde ya da bir başkasında neyi arzular? Yaşamı, ölümü, cinselliği, kaybı, zaferi, gücü, takdiri? Hiçbir cevap tatmin etmiyor değil mi? Acaba insan, hep düşünülenin aksine ötekini değil de, ötekinin arzusunu arzuluyor olabilir mi? Peki istek nedir, arzudan hangi noktalarda ayrılır? İkisi eşanlamlı mıdır?

//php print_r ($fields); ?>
Saatlerin rikkatle vurduğu, hayatın ahenkli bir bütün oluşturduğu, her anın yekdiğerini çağırdığı bir yaşama tecrübesi edinmek bugünlerde pek zor. Belki de dünya kurulalı beri hayat tastamam böyleydi de bizler nostaljik tarih algımızdan ve altın çağlar mitinin gölgesinden kurtulamadığımız için böyle düşünmeyi yeğliyoruz.

//php print_r ($fields); ?>
İnsanoğlu hikaye anlatmaktan vazgeçemiyor. Bu bir gelenek; geçmişten bugüne ve değişen biçimiyle tüm hayatımızı kaplayan bir eylem aynı zamanda...

//php print_r ($fields); ?>
Tüm modernizm ve modern hayat "tahmin edilebilirlik, tanımlanabilirlik, sayılabilirlik, nitelenebilirlik, belirlenebilirlik" üzerine kurulmuşken, modernizmin ve aydınlanmanın getirdiği kültürel değişimin hızı, bir tür travma yarattı. Rasyonel birikim, kendi karşı-bakışını üretti: Canavarlar, sisli ormanlar, hayaletler, vampirler, kurt adamlar, tüneller, şatolar, kaleler, dolunaylar...

//php print_r ($fields); ?>
Mizahın hiç eğlenceli olmadığını düşünen insanların tarafındayım; yanlış anlaşılmasın sakın – mizahın bizi güldürmesinin saçma olduğunu ima ediyorum.

//php print_r ($fields); ?>
Baharın ve yazın rehaveti bizim gibi sıcak memleket insanları tarafından kanıksanmış olsa da bu rehavetin çağırdığı öğle uykusuna direnebilecek insan çok azdır. Günün en sıcak saatlerinde, güzel de bir yemek yedikten sonra usul usul bastırır öğle uykusu. Belki bir cin gibi aniden yakalar sizi, içinize girer.

//php print_r ($fields); ?>
Oysa, analardan doğmadan önce, ilk olanımızı kimin, nasıl var ettiği konusunda bile anlaşamadık. Var idik bir şekilde, türlü farklı şekilde. Çoktuk. Aynı değildik. Geldiğimiz yerler, anamızdan öğrendiklerimiz, dilimiz, dinimiz, derimiz, rengimiz, cinsiyetimiz, hayat kurallarımız farklı. Kurduğumuz hayatlar benzemez.

//php print_r ($fields); ?>
Hayatın içinde çocukluğun tali yolları gizlenmiştir. Bazen bir şey olur. Sen sokakta yürürken mesela, civardaki bir mutfaktan dışarıya kızarmış biber kokusu sızar, gelir burnuna değer ve sen bir anda dört yaşına ışınlanırsın. Annen tavanın başında, yağda cızırdayan biberleri çevirirken gizli gizli ağlıyor.
