Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			

Kulis


Kulis

Şahane Tanıtım Teknikleri




Toplam oy: 780

Sevgili okurlar, gözünüzden kaçmamıştır; Türkiye her alanda müthiş terakki katediyor... Görev başında vefat eden cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın “çağ atlama” tespiti artık gözle görülür, kulakla duyulur hale geldi. Bu anlamda her bir kesim gibi edebiyat alemimiz de ilerledi. Bildiğiniz gibi artık ülkemizde son teknoloji kullanılarak basılıyor kitaplar. Yayınevlerinin tasarımları da, ilanları da şahane... Biz bu ülkenin okurları olarak bu gelişmelerden fevkalade memnunuz efendim. Daha da ilerisini istiyoruz inşallah.

Bakın mesela bundan yirmi sene önce bir kitap yayınlandığı zaman ya ruhumuz duymazdı, ya da o son derece “ciddi” gazete ve dergilerde espriden yoksun, suratsız eleştiriler yayınlanırdı. Sanki edebiyat dediğin hayat memat meselesidir... Yani eksik olmasınlar, yaşlı kuşak neydi öyle; adamın biri bir roman mı yazmış, başlanırdı hemen; dil, biçim, sosyal bağlam vs vs... Roman mıdır manifesto mu bilemezdiniz. Hoş o zamanlar yazılan romanlar da buna uygundu efendiler. Ne yazık ki öyleydi.

Hatırlayacaksınız, Özal’ın “dışa açılma” çabalarından sonra, edebiyat alemimiz de yavaş yavaş kendini toparladı. Ancak bu sayede dünya çapında romancılarımız yetişti. Mesela Orhan Pamuk... O müthiş dışa açılma hamlesi bizi özgürleştirmiş olmasa, yazarlarımızın ufkunu açmasa Orhan Pamuk gibi bir yazarımız yetişebilir miydi efendim?

Bu gelişmeye, bu müthiş ilerlemeye örnek olsun diye bir hatırlatmada bulunayım: Orhan Pamuk’un Kara Kitap adlı şaheseri yayınlandığı zaman ülkemizde yer yerinden oynamıştı. Okurlar kitabevlerine aç kurtlar gibi saldırıyor, gazetelerde arzı endam eyleyen köşe yazarlarımızın yazıları köşelerine sığmıyordu. Eleştirmenler öyle büyük coşkuya kapılmışlardı ki, eleştiri kuramları dar gelmeye başlamıştı. Bu sırada köhnemiş Türk Edebiyatı’nın temsilcilerinden Tahsin Yücel de kalkmış Kara Kitap’ı kötü bulduğunu söylemişti. Mesela böyle bir durum eskiden olsaydı, yazar da bu eleştiriye karşı aynı asık suratla karşılık verir, başlardı Yunan feylesofları gibi konuşmaya... Ama devir değişmişti. Böyle eleştirilere kulak mı asılırdı artık? Mealen aktarayım: BEN KEL VE YAŞLI YAZARLARIN KİTAPLARINI OKUMUYORUM. Yazarımız bu minvalde bir cevapla hem ortamı yumuşattı hem de Türkiye’nin değişen yüzünü cümle aleme göstermiş oldu.

İNCECİK BİR KALP


Sayın okurlar ve sevgili yeni kuşaklar, bugün geldiğimiz noktada artık inanın dünya tamamen değişti. Hatta bambaşka bir gezegende yaşadığımızı bile düşünebiliriz. Vallahi öyle. Dikkat ediyor olmalısınız: Yayınevleri kitaplarını değişik şovlarla tanıtıyor artık. Görselliğe önem veriyorlar. Hem de çok önem veriyorlar. Bu bence iyi bir şey.

Fakat bundan çok daha iyi bir şey var: Yazarların da bu görsel tanıtımlara dahil olmaları. Hatta hem görsel, hem işitsel... Böylece kitaplarını sahipleniyorlar efendim. Onu bu edebiyat aleminde yalnız bırakmıyorlar. Ona yol gösteriyorlar. Kanat çırpıp havalanmasını izliyor, kitaplarını sağ salim gökyüzüne bırakıyorlar.

Mesela Elif Şafak Hanım’ın Aşk kitabı. Bu güzel romanı burada söz konusu etmiştik, hatırlayacaksınız. Yayınevi kitabı hem pembe, hem gri kapakla yayınlamıştı. Pembe kadınlar, gri erkekler için. Güzel buluş. Fakat eksik. Ergenlik çağını dolduranlarla gençler ne olacak? Bildiğiniz gibi onların artık bambaşka algılarla yaşadıkları bilimsel olarak kanıtlandı. Yaşlılar da öyle. Zira pembe ve gri gibi cinsiyetçi ayrımları insan bir yaştan sonra aşıyor efendim. Ha, ama mesela denir ki yok burada pembe ve gri, cinsiyetleri değil, tasavvufi aşamaları temsil ediyor; bilemem. Fakat pek de inandırıcı bulmam. Neyse. Neticede bu sunum bana göre son derece başarılıydı.

Elif Şafak Hanım’ın kitabın ilanlarındaki katılımı da inanılmazdı. Bildiğiniz gibi Elif Şafak Hanım kitaplarını ve o kitaplarda anlattığı kahramanları çok sever. Onları canından bir parça bilir. Aşk’ın kapağındaki kalbi tam kendi kalbinin üstüne tutarak verdiği poz herhalde edebiyat tarihimize geçecektir. Yapraksı damarlarla çizilmiş bir kalp… Ne incelik, ne derinlik...
   
MAKTÜLE VEFA

Bir başka yazarımız da bu yıl içinde çıkan yeni kitabında şahane bir tanıtım kampanyasına imza attı sevgili okurlar... Ahmet Ümit Bey. Polisiye alanında uluslararası gururumuz olan Ahmet Ümit, yeni romanı İstanbul Hatırası’nda öldürülen kahramanlarını gerçek yerlerinde okurlarıyla birlikte ziyaret etti. Demek ki kahramanlarını seven tek yazarımız Elif Şafak değilmiş.

Sevgili okurlar, bu yazarlarımızın kendi kitaplarına ve kahramanlarına gösterdikleri sevginin öbür yazarlarımıza da örnek teşkil etmesini diliyorum.



Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Kulis Yazıları

 

 

 

 

Yeni romanınız Empedokles’in Dostları, Novalis’in “Romanlar Tarih’in kusurlarından doğar” sözüyle açıldığına göre, size tarihin hangi kısmı kusurlu geldi ve bu yeni romanınız ortaya çıktı?

 

 

 

 

 

Füruzan Yolyapan Hanım’la 9 yıl önce tanıştınız. Bir sohbetten kitaba giden yolculuğu dinlemek isteriz.

 

 

 

 

 

İlk eseriniz Muhtelif Evhamlar Kitabı’ndaki öykülerin tadı damağımızda kalmıştı ve siz, araya beş yıl gibi uzun bir süre koydunuz. Şimdi Kum Tefrikaları çıkageldi. Geçen sürecin edebi kısmını kısaca anlatır mısınız, neler yaptınız?

 

 

 

 

 

Son bir yıl içinde art arda iki ilginç roman yazdınız. Tarihimizdeki yer almış figürlerin hayat hikâyelerini romanlaştırmayı tercih ediyorsunuz. Sizin açınızdan önemi nedir bu karakterlerin?

 

 

 

 

Şermin Hanım, Deli Tarla’nın ortaya çıkışı, içindeki öyküleri bir araya getirme maceranızla başlayalım isterim…

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.