Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			


Yapı Kredi Yayınları

Çocukluğun Soğuk Geceleri



Vasat
Toplam oy: 718

"Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin 'medeni durum' dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiçbir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzene erişmek o denli kolay ki... Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için değeri yok ki. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum.

"Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yanım yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. İçgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İşyerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım..."
Tezer ÖzlüYaşamın Ucuna Yolculuk, YKY


Tezer Abla diye başlayıp Tezer diye bitirebilirdim bu bir mektup olsa... Siz diye başlayıp 'sen'e dönebilirdim zamanlarımız tutsa... Akşamüzeri, elimde Çocukluğun Soğuk Geceleri kitabınızla Bab-ı Âli yokuşundan denize doğru inerken, fotoğrafınız muhtemelen göz göze geldi denizle. Sirkeci Garı sizi yıllar sonra yeniden görünce mutlu olmuştur herhalde. “Ben ne sömüren ne de sömürülendim” cümlenizin sırrını öğrenmek istedim sizden, o an, o kalabalığın içinde... Herkes kabullenip doldurmuşken günlerini sabah dokuz akşam altı mesaisiyle sizin gibi düzeni anlama derdi olan, toplumsal ve global düzene ayak uydurma zorunluluğundan doğan melankoli/depresyon/kederi teninde duyan, zaman zaman gelen ölüm isteğine rağmen yaşamdan bahsedip insanlığa yön verme amacında olan kaç kişi vardı acaba o sırada çevremde? Ne cevap verirdiniz, genelde ölmek istiyorum haftanın 5 gününün sabahları deseydim size?

Yakın dostunuz, mektup arkadaşınız, meslektaşınız Leyla Erbil sizin için diyor ki:
"Onun sevgi dünyasında kurumların, kuralların, uygarlık sınırlamalarının kaldırılmış olduğunu görüyoruz. O nerdeyse hatır için bizden biri gibi yaşadı. Mümkün olsa dünyanın bütün erkekleri ile evlenip onları mutlu etmeye çalışacak, bütün insanları, yaşlı, genç, çocuk, sakat, hastaları bağrına basıp emzirecekti."

Önce kasvetli eski pazar günlerini tanımlamanızla hayatıma girdiniz;
"Pazar günleri... Şimdilerde... sokak aralarından geçerken... gözüme picamalı aile babaları ilişirse, kışın, yağmurlu gri günlerde tüten soba bacalarına ilişirse gözlerim... evlerin pencere camları buharlanmışsa... odaların içine asılmış çamaşırlar görürsem... bulutlar ıslak kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları yayınlanıyorsa, tartışan insanların sesleri sokaklara dek yansıyorsa, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek .............isterim hep”

Sonra, “Neden dost olmadan erkek-kadın, karı-koca olmaya çabalıyoruz” cümlenizle aşk kavramımı yer yer bencilliklerimle bir kez daha sorgulatıp, aşkın egosunu daha saflaştırıp aşk için daha sahicisini düşünmemi sağladınız... Sonra okudukça hassasiyetlerimiz kesişti, iyi ki tanımışım sizi dedim. Biraz siz biriktirdim. Çocukluğun Soğuk Geceleri’ni, Eski Bahçe-Eski Sevgi’yi, Kalanlar’ı, Yaşamın Ucuna Yolculuk’u, Leyla Erbil’e Mektuplar’ı, Zaman Dışı Yaşam’ı... Sizin için yazılanları...

43 yılınıza sığanları, sığmayanları...

Göğüs kanserinizdeki ihmalinizi, erkenden gittikten sonra Türk Edebiyatı’nın lirik, nostaljik prensesi olduğunuzu... Hep öyle kalacağınızı...

Düzenden farklı olmanın acısıyla yaşamışsınız hep... Genel geçer kuralların hep karşısında... Kendi düşünce sistemiyle oluşturduğu kurallarla yaşamanın farklılık, toplumsal duyarlılığın aşırı hassasiyet olarak algılandığı bir dünyada. Yıllardır biriktirdiğiniz hüzünle, yıllar sonra yol vermeye hazırken hepsine... Bütün coşkularınızı yanına alıp... 43 yaşınızda...

Aşk sizin için; “Birisinin gece ve gündüz “sinirlenmeden” yanında olmak istemek, ayrılınca özlemek ve sadık olabilmek” demekmiş, hayattan kazandıklarınız kızınız, 3 kitabınızmış. Bir de İsviçre pasaportunuz. Kızınızı merak ettim, tanıyanlara denk geldim, sordum herkes çok iyi birisi dedi. Mutlu oldum.

Çocukluğun soğuk gecelerinde, Avusturya Lisesi’nde Alman Ekolü’ne adaptasyonda, zengin olmayan mahallelerde, Fatih’te, Arnavutköy’de, Almanya’da, Paris’te İsviçre’de, Pavese’nin izlerini ararken trenlerde, iniş çıkışlarınızla ama hep safiyetinizle, toplumsal kaygıyla, bazen kliniklerde, sevdiğiniz halde boşandığınız Erdem Kıral’la, dostlarınıza bu adam benim ölümüm diye tanıştırdığınız Hans Peter’le, varlığı okuyanı sadeleştiren Hayalet Oğuz’la, kadim dostlarınızla, güzel kızınız Deniz’le geçiyordu söyleyecek çok şeyi olan, kurgusu kendinden öykünüz. Hiç size ait olmayan bir kasveti anlatıyordunuz. En çamurlu yollarda yürüdüğünüzün tasvirini yaparken bile o çamurların size ait olmadığını, o yoksulluktan gözlemden, safiyetten, tutkudan, başkaldırabilme gücünden yoksun kalmamış “entel”bir birey olarak da çıkılabileceğini, tertemiz de geçilebileceğini görüyordum.

Her okuyanınki gibi benim de içim acıdı elektroşok tedavilerini anlatımınızda. Umudumu tazelediniz sahiciliğinizle, ne taşraya ne başka bir yere en başından beri hiç ait olmayan ruhunuzla. Hiç çaresiz kalmadınız bence herkes her geceki uykusunu uyuyor deyip, intihara karar verdikten sonra aldığınız ilaçların ardından kusmamak için reçelli ekmek yediğiniz gece. O zaman zaman gelen ölüm isteğini buyur etmek isteyince...

Kimbilir kaç soğuk Pazar hüznü birikince. Bu kadar anormallik varken dünyada kimse sizin hassasiyetinize delilik diyemezdi bence. Elektroşok tedavileri de zaten engel olamadı gerçeği hissetmenize, insanlığa, insan olana yön verme isteğinize.

"Onların dünyasında iniş çıkışlar bu denli büyük değil. Onların dünyasında coşku delilik derecesine varmıyor. Onların dünyasında bunalım ölüm korkusuna, belki de ölüm isteğine dönüşmüyor. Onlar yemek yemeyi her zaman seviyor. Düzenli yemek yiyiyorlar. Duygusal coşkular yemek gibi beslemiyor onları. Onlar işlerine inanmış. Onlar “başkaldırmayı” savunurken belli bir düzenin akışındaki yerlerini korumaya çalışıyorlar."
Çocukluğun Soğuk Geceleri, YKY

Sonra, sizi ölümden alıkoyacak önemli nedenleriniz, sizin deyiminizle:“doğal verileriniz” oldu. İki insanın ıslaklığı, saflığı, paylaşımı, güneşin özü... ”İki insanın sarılarak geçirdiği bu sarsıntı özü olmalı evrenin” diyordunuz varoluşsal acıyla yaşamayı becerebildiğinizde.

Yazdıklarınızın üzerinden geçen 20 küsur yıldan sonra da hala eşsiz ve kayda çok değersiniz Türk Edebiyatında. Şimdi bir edebi düşünür olarak buralarda olsaydınız mutlu olurdunuz herhalde; yaşamın ucuna yolculuk edebilme cesaretini kendilerinde bulanlar tarafından yine pamuklara sarıp sarmalandığınızı görünce...

Dünya sizi ağırlarken olanlardan dolayı belki gurur duymamıştır kendiyle ama daha yaşanır bir yer olması için yaptıklarınızdan, söylediklerinizden, kalbinizin içinden dolayı güzel izler kalmıştır üzerinde. Tanrı üzgün olduğunu çoktan ifade etmiştir size büyük ihtimalle...


Gizem Çiçek



Bu kitabı idefix'ten sayın alın

Yorumlar

Yorum Gönder

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.