Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			


Versus Kitap Yayınları

Efendisiz Halklar




Toplam oy: 602

DEVLETSİZ TOPLUMLARIN EFENDİSİZ HALKLAR’I BİR DÜŞ MÜ?

Önce din, ardından milliyetçilik-devletçilik kutsal birlik adına özgürlük düşlerinin yerlerini aldı. Tekil insan da bir gün kutupların kadim efendileri Eskimolar gibi devletsiz bir toplumun özgür bir birey olabilecek mi?

Harold Barclay, Versus Yayınları’ndan Ocak 2010’da yayımlanan çalışması “Efendisiz Halklar” da benzer bir sorunun cevabını evet olarak yanıtlayarak Aborjinler’den, Pigmeler, Eskimolar, Kızılderililer ve Berberiler’e kadar her coğrafyadan pek çok insan topluluğunda devletsiz toplumun izlerini sürüyor. Ütopyacı düşlerden hareket etmediğini göstermek için teorik bağlamda anarşi kavramına başvuran Barclay, ilerlemeci bir medeniyet düşüncesinin aksine devletsiz bir toplum yapısının günümüze kadar nasıl süregeldiğini anlatıyor. Bu da, anarşi kelimesinin salt kargaşa (kaos) anlamında kullanılmasının yanlışlığına da işaret ediyor.

Kimi antropologlara göre de, “işleyen anarşiler” olan bu devletsiz yapıların varlığı zaten ciddi bir veri olarak, toplumu bir arada tutan bir zamk görevi gören din ile milliyetçilik-devletçilik ikilisinin eleştirisinde kullanılmalıdır. Bu bağlamda, bu yapıların örneklerine bakmadan önce orta çağdan bugüne evirilen modern devlet yapısının kökenlerine de göz atmak gerek.

Orta çağda, tanrının gölgesi hükümdarın devletin ta kendisi olması ve insanın bu yönetim zincirinde en alt kademesinde yer alması, Aydınlanma çağında, Avrupalı bireye felsefeyle kendini merkez koyma hakkını verdi. Ancak devletin kendisi devamlılığını sağlama ve toplumu bir arada tutma adına din yerine milleti koyarak, milliyetçilik kavramını üretti. 

Yönetimin esas olduğu bu (ulus) devlet modeli, meşruiyetini yeniden birlik fikriyle sağlamlaştırırken yeryüzünün diğer devletsiz halklarını da varlıkları mümkün olmayan ötekiler olarak yok saydılar. Barclay, bu bağlamda, 19. yüzyılın Rus düşünürü Kropotkin’in öncü düşüncesinden hareketle, anarşi kavramının bizzat bir siyasi örgütlenme biçimi olarak dünyanın pek çok kadim halkının varlığını sürdürme biçimi olduğunu belirtiyor.

Anarşi-arşi (başsızlık-iktidarlılık) kutuplaşmasında, belli doğaüstü yaptırımların yaygınlığı ile hukuki yaptırımların hâkimiyetini de kıyaslayan Barclay, süreklilik bakımından devletsiz toplumların, devletli toplumlara dönüşmesi örneğinin yaygın olduğunu ifade ediyor. Bu toplulukların var oluşunu sağlayan ekonomik, sosyal, teknolojik ve ekolojik koşulları inceleyen Barclay, despotizme de dönüşebilen anarşinin, modern devletli yapılar içinde nasıl etkili bir özgürlük aracına dönüştürülebileceğini araştırıyor.

Anarşik rejim örneklerinin çoğunun avcı-toplayıcı toplumlardan çıktığını belirten Barclay, Fred’e göre, tarımcı toplumlarının tamamen tabakalandırılan devletli yapısı içinde anarşinin marjinal bir biçimde var olduğunu söylüyor. Avcı-toplayıcılardan, bahçeci anarşistler, pastoralci çobanlar ile tarımcı toplumlara kadar anarşinin nasıl çeşitlendiğini ise yeryüzünün adları anarşiden ziyade çeşitli vesilelerle anılan halklarından örneklerle açıklıyor.

Alt Sahra’dan Kuzey Batı Yerlilerine Anarşik Toplum Modelleri

Kendilerini devletli toplumların adlandırmasından bir biçimde ayırmak için bilinen isimlerinden farklı adları kullanan devletsiz toplumların, bu “efendisiz halkları” arasında avcı-toplayıcı Inuitler ya da Kutup Yerlileri, Güney Afrika’dan San yada Buşmanlar, Zaire’nin Pigmeleri, Californialı Yunoklar ve Kuzey Batı Kıyısı Yerlileri de yer alıyor. Derecelendirme sistemiyle toplumsal mertebenin bir üstüne geçiş hakkına sahip olan bu ilkel anarşizmin benzersiz örnekleri olan halklar arasında ticaret ve yasa anlayışı gelişse de kara büyü gibi mistik pratiklerin yaygınlığı ritüellerin uygulanmasına fırsat tanır. Göçebe yaşamı tercih etmeleri, bir kişinin yokluğunda diğerinin onun yerini almasını sağlar. Şefliklerle idare edilen bu “payeli toplumlar”, ekonomik zenginlik açısından da güven telkin ederler.

Alt Sahra Afrika’sı yerlileri, Lugbaralar, Konkombalar, Tivler, Yayla Tongaları, Anuaklar ve Ibolar, Yeni Gine halkı ve Ifugaolar, Kara Dayaklar ve Güney Amerika Yerlileri, Kuzey Amerika’da mısır, fasulye ve kabak, Afrika’da tatlı patates türleri yetiştiren “kabile tipi toplum” sınıflandırmasına dâhil olan bahçeci anarşistlerdir. Bu topluluklardan bazılarının ekonomilerinin temeli profesyonel hayvancılık ve bahçe ürünlerine dayandığından, sınıflı toplum yapısı geliştirebilmişlerdir. Anarşi ise yine, eşitlikçi ve özgür bir yapıya izin verir.

Hayvancılıkta ustalaşan anarşist toplum örneği ise, pastoralci çobanlardır. Basit ve göçebe bir toplum yapısı içinde dünyanın dört bir yanına dağılan bu gruplar arasında kan davalarına yol açan ataerkil bir kabileciliği sürdüren Nuerler, Sudan’ın güneyinde yaşarlar. Eşitlikçi bir sığır pastoralliğini devam ettiren Doğu Afrika çoban toplulukları ve kültürlerini özenle koruyan Samekler veya Laplar da, anarşinin özgürlükçü yapısını devletsiz yapılarına geçirmişlerdir. 

Pek umulmasa da tarımcı toplumlarda anarşik rejim örneği olarak anılırlar. Karmaşık sulama yöntemleri, bürokratik engellerin aşılmasında siyasallaşmayı gerektirir. İskandinavya’ya yerleşen Norveçliler örneğinde olduğu gibi bir süre sonra yasaların da geliştiği düşünülür.
Siyasi bir uyumdan önce, şeflerin başkanlığında “karşılıklı sorunların nizami geleneksel süreçlere uygun bir biçimde tartışılması” da bugünkü anlamda demokratik müzakere kavramının ilk örneği olarak kabul edilebilir.

Bunun ötesinde, Orta Doğu’nun merkezi idareye meydan okuyan etnik toplulukları olarak ünlenen Faslı İmazighen ya da Berberi kabilesi ise hiyerarşik yapısına rağmen, eşitlikçi bir anarşizmin uygulandığı bir çöl topluluğudur. Hintli Santallar da, sömürgeciliğin sona ermesinden sonra kurulan Hindistan cumhuriyetiyle bütünleşmişlerdir.

Orta Çağ’dan Modern Dünyaya Anarşizm

Ayrıca, ortaçağ özgür şehir komünü de, lonca yapıları bakımından Kropotkin’in özgür yapıları arasındadır. Barclay, faşist korporatizm ile ortaçağ komünü arasındaki ince farkları devlet ve birey ahlakı bazında ayırır. Mesela ortaçağ komününün sosyal örgütlenme yapısı, hem faşist kuram hem de anarko-sendikalist federalizm ideali içinde bir mite dönüşmüştür.

Kropotkin’in bir diğer ideal anarşizm örneği ise, ilk kez ortaçağın kilise-devlet modelini değiştirerek, devletin içinde kendi özerk sosyal denetimine sahip Anabaptist hareketidir.
Modern dünyaya gelindiğinde ise, büyük ya da küçük ölçekli, ütopik ya da ortak niyetli bir topluluk kurma çabası olarak anarşizm sadece devlet yönetimine değil kilise, ataerkillik, erkek egemenliği ve yaşlıların hegemonyası gibi kurumsallaşmış her türlü yapıya itirazdır.

Ulusal bağlamda bilinen en ünlü anarşik eylemlerinin biri, Rus Devrimi sırasında Ukrayna’da diğeri ise İç Savaş döneminde İspanya’da meydana gelir. İspanyol Devrimi’nde “liberter komünizm” olarak açığa çıkan anarşizm, dikta rejimine yol açması bakımında eleştirilir.

Ortak niyetli anarşist topluluklar olarak bu toplulukların ortak başarı kıstasları ise, giyim tarzı ve kötü alışkanlıklar gibi aykırı ün sağlayacak özellikleri asgariye indirmek, üyelerini sınama üslüne göre seçmek, kişisel sorumluluğun her bireyde olduğu savının savunulması, ekonomik ve teknik bakımdan yeterlilik ve ortaklık ilkesidir.

Anarşinin, ütopik bir düzen olarak tahayyülünün ötesinde ise kudretli devletin iktidarını parçalamak ve liberter bir çağ ihtimali üzerinde durarak, “Nasıl bir toplumsal modelde, devletsiz toplum/efendisiz halk fikri düşsel bir mit olmanın ötesine geçebilir?” sorusunu araştırmak gerekir. Her yıkımın içinde barınan yeniden doğuşun, anarşizmin kendi olduğu gerçeğini göz ardı etmeden, bu minimal değişimlerin bir yapı içindeki dönüşümünü dikkate almak gerektiğini hatırlamalı.


YELİZ KIZILARSLAN



Bu kitabı idefix'ten sayın alın

Yorumlar

Yorum Gönder

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.