Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			

Kulis


Kulis

AĞABEY, AĞBİ, ABİ




Toplam oy: 1343

Cemal Karanlık

 

 

Hulki Aktunç da gitti sevgili okurlar. Türkçemizin en delikanlı, ele avuca sığmaz babalarından biriydi. Bugünkü edebiyatımıza bakıldığı zaman, haddinden fazla yakışıklı sayılırdı. Onsuz bir “haziran” şimdi nasıl düşünülür, bilemem. Nedense, haziran ayları edebiyatımıza yaramıyor.

 


    Aktunç, cin ustası sayılırdı. Sözgelimi, sürücü aynalarından resimler çıkarır, bunu unutulmaz sergilere dönüştürürdü. Uyuduğu kanepede, güneşlendiği sahilde gördüğü, işittiği, dokunduğu her şeyi sanata çevirirdi. Türkçenin huzursuzlarından, delilerinden biriydi. Cennetmekân.

 


    Türkçeden açılmışken, bir başka Türkçe delisinden (aman efendim varın burada işi her iki anlamından alın, söz konusu Nadir olunca yapacak bir şey yok) bizim Nadir’den açayım. Nadir biraz kafa izni yapmış. Kolu bacağı kozalak gibi yaktıktan sonra gelmiş,

 


    “Ağabey çok iyi dinlendim,” dedi, “ağabey”in üstüne basa basa.

 


    “Nedir ulan, boğazına bir şey mi kaçtı?” dedim.

 


    “Hayır ağabey,” dedi, “onu da nereden çıkardın?”

 


    “Evladım, insan ‘Hasan Ağa’ derken bile bu kadar üstüne basmaz, vallahi gözümü yaşarttın, bu nasıl bir sevgi, ne özlemmiş böyle. Bak şimdi, biliyorsun Türkçe yazıldığı gibi okunur, diye bir bela var başımızda, ne yazık ki öğretmenlerimiz de gazete sayfaları ellerinin altında olduğu halde öğretemediler şu işin doğrusunu… Fakat bu çokbaşlı eğitimin öyle sonuçları oluyor ki sorma… Hani seçim kampanyaları sırasında politikacılarımızı dinlemişsindir, ‘bilmemne yasasını getiriceğiiiz… herkese bir ev bir araba vericeğiiiz… bozuk karpuzu manavın kafasında kırıcağııız…’ Görüyor musun? Yazar çizer tayfamızda da var bu sorun. Sözgelimi ‘ağabey’. ‘Ağabey’ yazan var, ‘ağbi’ yazan var, ‘abi’ diyen… Geçenlerde bir arkadaşımla konuşuyoruz, ‘abi’ diye yazılmasına gıcık oluyormuş kendisi. Çünkü ‘abi’ demek (yani kısa, uzatmasız) tuhaf oluyormuş.”

 

    “Bence de öyle ağabey.”

 

    “Bu neden kaynaklanıyor biliyor musun Nadirciğim?”

 

    “Nedendir ağabeyciğim?”

 

    “Dilimizin yazıldığı gibi okunduğunu sanmaktan. Yani, ‘abi’yi kâğıdın üzerinde gördüğün gibi kısa okumak zorunda değilsin. Bak şimdi, hitabet dersleri alan politikacılarımız ‘vereceğiz’, ‘yapacağız’ sözcüklerini seslendirmeyi öğrenemediler, bu gidişle, herhalde ‘abi’yi nasıl yazacağımızı da hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Dil, öğrenilir. TDK, dili öğretecekleri eğitiyordu. Tasfiye ettiler, öğretecek kimse kalmadı, iyi mi, sorun bu.”



Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Kulis Yazıları

 

 

 

 

Yeni romanınız Empedokles’in Dostları, Novalis’in “Romanlar Tarih’in kusurlarından doğar” sözüyle açıldığına göre, size tarihin hangi kısmı kusurlu geldi ve bu yeni romanınız ortaya çıktı?

 

 

 

 

 

Füruzan Yolyapan Hanım’la 9 yıl önce tanıştınız. Bir sohbetten kitaba giden yolculuğu dinlemek isteriz.

 

 

 

 

 

İlk eseriniz Muhtelif Evhamlar Kitabı’ndaki öykülerin tadı damağımızda kalmıştı ve siz, araya beş yıl gibi uzun bir süre koydunuz. Şimdi Kum Tefrikaları çıkageldi. Geçen sürecin edebi kısmını kısaca anlatır mısınız, neler yaptınız?

 

 

 

 

 

Son bir yıl içinde art arda iki ilginç roman yazdınız. Tarihimizdeki yer almış figürlerin hayat hikâyelerini romanlaştırmayı tercih ediyorsunuz. Sizin açınızdan önemi nedir bu karakterlerin?

 

 

 

 

Şermin Hanım, Deli Tarla’nın ortaya çıkışı, içindeki öyküleri bir araya getirme maceranızla başlayalım isterim…

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.