Önce umut girdi bu kapıdan içeri. Ürkek, kararsIz. Omuz başında sadık. Yuva sıcaklığı özlemi dolaştı boş odaların duvarlarında. İnsan kokusu sinecek her yana. İğreti değil, sığıntı hiç değil. Geçirilecek günlerin aydınlık hayali vurdu yüzlerine. Kapadılar kapıyı. Geride kaldı sarhoş nefesi, davet bekleyen göz süzmeler. Kadınım, dedi kendinden emin, sonuna kadar kararlı.
Neler söylenmedi ki. Yolu yol değil getirdiğinin, seni de onu da rahat koymazlar, dediler. Dilden dile anlatılırken kimi ekledi, kimi eksiltti. Merak koca bir dağ olup çıktı. Dimdik durdu karşılarında. Sevdim. Kararım kesindir, dedi. Dediğinde de durdu. Silip attı geçmişinde ne yaşamışsa.
Söylenenlerin harareti gün gün duruldu. Yine de gözleri kuşkuyla bakmaktan geri durmadı. Aldırmadı. Evinin yolunda her adımı atarken mağrurdu. Sustular.
Günlerin nasıl gelip geçtiğini unuttukları bir zamanda mevsimin mi değişmesinden, yoksa içlerine çöken tuhaf sıkıntıdan mı bilinmez, sözler keskinleşti. Değdiği yeri yaraladı. Açılan pencereden gelen havaya, içtikleri suya, yedikleri her lokmaya zehir gibi acılık bulaştı. Çok düşündü, çok uğraştı, sorup öğrenmek istedi. Öfkelenip ne var ne yoksa yere çalarak öğrenmek istedi. Öğrenemedi. Üstelik kendisinden uzaklaştığını gördü. Yine de yüzüne vurmadı geçmişini. Sustu. Çaresiz, sonunun neye varacağını sabırla bekledi.
Onunsa bakışları değişti ilkin. Sinsi ve pusuda. Birbirini tutmaz oldu söylediklerinin. Yüzündeki gülümseme çarpıktı. Varlığıyla usanç veren bir şeye bakışın gülümseyişiydi. Vakitli vakitsiz iş dönüşlerine öfkelendi. Üzerine varılınca sinip, kendini bağışlatmaya uğraştı. Haklı olduğu zamanlardaysa pençelerinin en sivrisiyle üzerine saldırdı.
Yüreğine düşen kurdun büyüttüğü yarayla kıvranıyordu. Yanlış olan bir şeyler vardı, neredeydi, bulamıyordu. Evinin her köşesi pis pis sırıtan karanlık yüzlerin fiskoslarıyla öğütülüyordu. Çok zaman gelip zihnini bulandıran fena düşünceleri kovmaya uğraştı. Gittikçe yoğunlaşan kan kokusu kurdun açtığı yaralardan sızmaya başladı.
Belki bedenindeki kırgınlığın sürükleyişi, belki zamansız gelmeleri ya da evvelce sorgulayan üsteleyişti eve gelmesinin nedeni. Ne kendi anahtarı izin verdi içeri girmesine, ne içeride kilide takılı olan. Aklına üşüşenleri küfürlerle kovdu. Yeniden denedi. Anahtarın, kilidin, kapının diretişine sövdü. Neye öfkelendiğini bile unutarak bütün gücünü savurduğu tekmelere verdi. Kilit yenik düştü. Yenik düşen yalnızca kilit değildi, içindeki seviyi yaşatan ne varsa, tümü yenik düştü. Sonrası kâbus muydu, gerçek miydi anlamadığı bir uğultunun ortasında olup bitti.
Bir su ver.
Geber!
N’olursun. Son bir isteğim senden.
Az önce Azrail kesilmiştin. Hıh. Ne oldu? Şimdi yalvar yakar su ister oldun? Şu haline bak. Köpekleşip yaltaklanacağına, hiç olmazsa sus da hepten iğrendirme kendinden.
Söyle. Ne söylersen söyle. Haklısın. Yeter ki bir bardak su ver. Dilim damağım kurudu.
Niye? Yan, kavrul. Nasılmış tutunacak bir dal bulamadan düştüğün yerde kalakalmak? Gör işte.
Su. N’olursun bir su ver.
Suymuş. Hiç bitmedi isteklerin. Kurulan sofraların sonu gelmedi, kir pasla yığılanlar eksilmedi. Yetmezmiş gibi, yağlı, yapışık teninin üzerimde debelenişinde boğuldum. Öğüresim geliyordu. Elindeki bıçakla boyunlarını biçtiklerinin bön bakışlarıyla baktın. Onlar hayvandı. Sense, nasıl yaşanır bilmedin. Sıkma öyle dişlerini. Zamanında ben de çok sıktım.
Dayanmaktan dirseğim delindi. Yoruldum. Bir su ver. Neye inanırsan ona ant içeyim ki, başka bir isteğim olmayacak. Yeter ki bir yudum su. Terledim. Gücüm yetmiyor. Hiç olmazsa şuraya uzanıvermeme yardım et. Nasıl olsa çok sürmeyecek.
Yook, öyle hemen kolayına kurtulmak yok. Gözümün önünde mum gibi eriyerek tükendiğini gördüğümde yüreğim ferahlayacak.
Demek bu kadar kinlendin.
Kinlendim, hep aynı günlerin bataklığında debelenip durmaktan bıktım. Bu kadar yalvarttım ya, ölsem de gam yemem artık. Vereyim bir bardak su da, zıkkımlan.
(Nihayet gitti.) Demek gam yemezsin öyle mi? Gelmeden, şu yastığın altına yetişebilsem. Yalvartmış beni. Köpekleştim öyle mi? Of! Kasığım ateşle dağlanıyor sanki. Sık dişini. O alçaktan sonra sıranın kendisine geleceğini biliyordu. Boğuşmamızı fırsat bilip, elimden kurtuldu. Niye ilk anda akıl edemedim ki? İkisiyle birden uğraşmaktansa doğrudan yastığa davranmalıydım. Kendi evimde, kendi yatağımda. Ah kafa! Taşla ezmeli seni. Ne atılırsın üzerlerine. O fırsattan kaçıp gitti it herif. Şimdi bir kulaç öteye yetişmek için çırpın dur. Ha gayret. Geldiğinde anlarsa... Tamam. Çok şükür. Şimdi kimin yüreği ferahlayacak, kimin yüreği cehenneme dönecek göreceğiz.
Ne o? Bakıyorum gözlerin parlamış. Dirilmişsin birden.
(Az biraz daha yaklaşsın.) Dirildim ya, dirildim. Şimdi söyle bakalım geberecek olan kim?
Yapma!
Hadi kalk.
Hı? N’oldu?
Duymuyor musun? İkidir adın okundu. Uzat kollarını.
Duymadım. Bir sigara daha içebilseydim.
Sonra. Bak, bir saçmalık yapmaya kalkışma.
Saçmalık hı?
Görüyorsun kıpırdayacak bir yer yok. İki adımda işin biter. Bizi mecbur etme… Yürüyebilecek misin? Yardım edelim mi?
İyiyim. Yürürüm, meraklanmayın.
Çok ağrın sızın var mı?
Aniden kalkınca, dikiş yerleri sancıdı.
Tamam o zaman. Hadi yürü.
Kimler vardı, bakamadım. Dönüp baksam mı? Bu kadar insanın içinde nasıl anlatmalı? Keşke birini de kendime... Sonra ne derlerse deselerdi. Hiç bitmeyecek. Unutulmayacak da.
Sanık, ayağa kalk. Olanları baştan anlat.
Bilebilsem. Sözlerin hangisine dokunayım desem, dağlayarak içimi yakar. Yedi sene boyunca her gün yeniden bıçaklandım, bir kadın yüreğinin ortasına yeniden kurşun sıktım. İçimde bir tek bu düğüm sadık kaldı. Çözemedim.
Öykü

Öykü



Yorumlar

Yorum Gönder
Diğer Öykü Yazıları

Anlatmaya devam ediyordu. Gecenin başından beri konuşuyordu. Gözlerimizi açmış dinliyorduk. Dediğini ilginç kılan insanlardandı. O gelmeden önce canımız sıkılmıştı. Birileri aşk acılarından söz etti ama kimsenin aşk acısı ötekinin ilgisini çekmiyordu.

Ben bir tane daha alayım. Hepsini nasıl içti anlayamadan, bir tane daha. Sonra bir tane, bir tane daha. Hepsi birden içiyor, birbiriyle yarışır gibi. Herkesin elinde sigara. Önüme bakıyorum. Elimde telefonun kılıfı, yarım saattir çevirip duruyorum. Biraz daha dikkatli olmaya çalışıyorlar, pek rahat değiller.

Sizin hiç kendinizi çok komik bulduğunuz oluyor mu? Benim oluyor. Oluyor da bazı herkeslerden utanıyorum. Bazı da birdenbire gülmelere tutuluyorum. Bana komikliğimi yaşatan olayların birbiri peşinden geldiği de oluyor.

“Aaa… Camı boyuyor! Yasak değil mi?”
Karşı vagonda bir adam cama resim çiziyor. Boyaları çoktan dökülmüş, paslanmış, eski bir tren. Aralık perdelerden görünen vagonların içiyse rengârenk. Bizimkiler gibi bir örnek değil hiçbiri. Usta fırça darbeleriyle bir manzara şekilleniyor camda. Dağlar, bulutlar, bir ağaç, bir tane daha...

Mutlu sonlara bayılırım.
Gerçekten de bir son gerekliyse, mutlu olmasından yana oldum hep... Ne acılar içinde kıvranan bir kadına dayanabildi yüreğim ne de umutsuz bir erkeğin intiharıyla sonuçlanan bir romana.

Yeni yorum gönder