Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Yaşamı inceliklerle sınamak



Toplam oy: 870
Antoni Casas Ros
Sel Yayıncılık
Son Devrimin Güncesi, bize her anlamda bildik gelen bir dünyanın derisine işleyip kalınlaşan kodlarını, farklı, yadırgatıcı bir yöntemle kırmaya çalışıyor.

Anlatının vaat ettiği özgüleştirici okuma biçimi, okurun deneyiminde ruhsal bir gelişme, iyileşme sürecini de besleyen, sürekli kılan yaşam pratiğine dönüşüyor. Dilin çoksesliliğini rehber edinen büyük bir oyunun kurallarını yıkarak, bozarak, onu ciddiye almadan kendisini var eden neşeli bir oyuna…

 

Antoni Casas Ros, yaşam öyküsünün kendisinde yarattığı değişim sürecini, dilin ve kurgunun imkanları ile güçlendirecek, biçimlendirecek şekilde inşa eden güçlü bir metin yaratıyor. İlk romanı Almodovar Teoremi (2008) ve 2012 tarihli Enigma adlı ikinci romanının ardından, Son Devrimin Güncesi adlı metni ile okurun zihnini kamaştıracak deneysel bir anlatım kararlılığıyla sesleniyor yine.

 

"İçeri girin, yazı insanlarının maceralarıyla tanışacaksınız"

 

 

Metin, sürekli değişen genç anlatıcıların gözlemlerinin ve deneyimlerinin yansımaları ile çok odaklı bir anlatım sürecini takip ediyor. Flying Freedom Hareketi (özgürlük atlayıcıları) üyelerinden on yedi yaşındaki günlük anlatıcısı Lupa’nın, bir restoranın çatı katında düzenlenen özel bir geceye katılmasıyla başlıyor hikaye. Zamanın belirsiz bir yerinde dünya, “makro” ölçüde totalitarizmin tutsağıdır; Avrupa’da diktatörlükler, küçük yönetici grupları bütüncül bir baskı ile toplumu kuşatarak, ruhların, bedenlerin kendini gerçekleştirme gayretini ilga eder. Vicdani sesini yitirerek, çürüyen ve zalimleşen normların dayatması, “özgürlük atlayıcıları” adlı intihar/ölüm hareketinin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Flying Freedom, kentin kamuya mal olmuş yaşam alanlarını hedef seçerek bir tür ölüm atlayışı performansına çevirir direnişini. Böylelikle sessizliğin bedenle gerçekleştirdiği uyumu bir karşı koyma tavrına dönüştürür hareket. Üyelerini gençlerin oluşturduğu “özgürlük atlayıcıları” bu sayede sessizliğe ve teslimiyete hangi silahla, yasayla karşı koyacağını bilemeyen egemen güçleri şaşırtır, devrimi zihinsel dönüşümünü zenginleştirerek, korkuyu yenerek mümkün kılacaklarını, yaşamdan vazgeçerek gösterirler dünyaya, onlara seyirlik bir umut vaat ederek…

 

Hikaye, farklı ülkelerden, farklı kentlerden genç günlük yazıcılarının anlatı ve kayıtları ile okurun fantezi dünyasındaki boşluklara sızmaya devam eder. Sinema diline yakın bir görsellik, metnin düşsel imgelerinin etkisini çoğaltırken, yazıcıların ve kayıtlarının dönüşümlü anlatıları, gerçek ve düş arasındaki sınır kapısını metin boyunca açık bırakır. 

 

Antoni Casas Ros, yaşadığı talihsiz trafik kazası ile hayatın limitlerini kontrol eden değerleri yeniden temize çeken bir değişim geçirir. Yüzünün deforme olması ile beden ve onun üzerindeki mutlak irademize dair kendi zihinsel mağarasına çekildiği ve düşünme, algılama pratiklerini revize edip, yeniden yorumladığı, bu metin ile görünür bir hale gelir. Hikayenin çatısı, yazarın kendisini sağaltmaya da niyetli olduğu oto kurgu denilen yeni anlatı biçiminin izlerini taşır. Bununla birlikte günceler, son devrimin kişinin mahallileşmeyle, beden üzerindeki siyasi güçle, mutlak güzellik ve aşk üzerine öğrenilen tüm kanıksanmış bilgilerle göbek bağını keserek gerçekleşeceğini müjdeler. Bu devrim politik bir argümanı, doğaya tahakküm kuran ekonomik müdahaleleri ya da daha iki kişi arasında başlayan iktidar çatışmasını yok sayan, henüz dillenmemiş, yazısız sözsüz gelenek dışı bir özgürlük vaat eder ne de olsa… Günlük yazıcıları arasındaki zihinsel bağ, cinselliğin beden üzerinde yaptığı yeni bir okuma ile güçlenen anonim bir düşünceye dönüşür diğer yandan. Cinsiyetler ve cinsel performanslar kanıksanmış rollerin tutsaklığından sıyrılır. Devrim, genç yazıcılara bir tür ayin/ibadet şevkini verir, bedenlerini onlara iade eder. Cinsel aşkın sınırlarını, modern zamanların ezberlerine isyan edip, bir “aşk teşebbüsü”ne dönüştürürler. Bir kadının, bir erkeğin içinden geçmenin, geçerken dönüp ona bakmanın çocuksu saflığa dönüşle, çocuklukla bütünleşmenin bilgisi olduğunun farkındadır günlük yazıcıları. Üstelik tenin ve hazzın şifacı, iyileştirici bir yanı da vardır… Antoni Casas Ros, özgürlük atlayıcılarının ölümle oynadıkları oyunu kozmik bir büyülenmeye dönüştürür. En saf haliyle içine bakmasını talep eder bir yerde okurdan. Çalınmış özgürlükler bu sayede bir fırsata dönüşür metinde. Yazar sokak milislerine, işkenceye, anayasaya, siyasal müdahalelere karşı ölümü, ölüm atlayışını öngörürken, sembolik düzenin laboratuvarı haline gelen bugünün küresel politik sürecine de bir bakış atar. Her ikisini de gerçeğin ritmini düşürmeden bir arada okumaya çalışır. Bunu başarır da…

 

Casas Ros, diğer yandan ekolojik bir okuma yapma çabasına girmeden, doğayı tahakküm altına alan insan merkezli bakışı reddederek, evrenin bir parçası olduğunu hatırlatır okura Son Devrimin Güncesi’nde. Ölümün, atlama sarhoşluğunun karşısında, yaşamı incelikleriyle sınamak ister. 

 

Son Devrimin Güncesi, bize her anlamda bildik gelen bir dünyanın kompozisyonunu çiziyor. Ancak bu dünyanın derisine işleyip kalınlaşan kodlarını, farklı, yadırgatıcı bir yöntemle, renklerin de anlamları doldurduğu ölümcül bir karşı koyuşla kırmaya çalışıyor. Zamanın, mekanın yeniden üretildiği bu etkileyici metin, Işık Ergüden’in incelikli çevirisiyle okura lezzetli bir okuma pratiği öneriyor.

 

 


 

 

* Görsel: Ali Çetinkaya

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.