Geçtiğimiz aylarda hocam Prof. Dr. Hasan Ünal Nalbantoğlu’nun Arayışlar: Bilim, Kültür, Üniversite başlığını taşıyan kitabı İletişim Yayınları’ndan çıktı. Kitap aslında Nalbantoğlu’nun –1983’de yazdığı “Joseph Needham ve ‘Batı’nın Bilimi” başlıklı yazı sayılmazsa– 1994’ten bu yana yazdığı ve daha önceden çeşitli zamanlarda değişik yerlerde basılan yazılarından oluşuyor. Ancak, yazılar daha önce basıldı dediysek bu okuyucuyu yanıltmasın. Nalbantoğlu’nu tanıyanlar onun yazılarını asla bitirmediğini, şu ya da bu vesileyle onları her ele alışında neredeyse yeniden yazdığını çok iyi bilirler. Bu açıdan, Arayışlar’ın onun eski yazılarını içeren basit bir derleme olduğu sanısına kapılmamak gerekir. Bunun yerine Arayışlar, Nalbantoğlu’nun hiç bitmeyen mükemmeliyetçiliğine uygun olarak, önceden yazılmış yazıların günümüzde yeni düşünce ve açılımlarla yeniden ele alınışının kitabı olarak görülmelidir. Kolayca anlaşılabileceği gibi, bu özellik bir yandan kitaba ayrı bir değer katarken, diğer yandan yazarının yıllar içinde geçirdiği düşünce dönemeçlerinin gözden kaçmasına da neden oluyor. Zaten o da bu sakıncayı fark ettiğinden olacak, kitabının başlangıcında düştüğü “Okura Not”unda şöyle diyor:
İki cilt olarak tasarladığım seçkinin ilk cildine alınan yazıların her birini kaçar kez yazdım zaman içinde, kendim de hatırlamıyorum. Bilip çekimine kapıldığınız şarkı her söylendiğinde sanki ilk kez duyuyormuş hissine kapılırsınız ya, işte benimki de ona benzer bir his.
Her ne ise… Bu seçkinin ciltlerinin hazırlanması yönünde içine düştüğüm çaba, bir iki yeni yazı dışındakilerin önceki versiyonlarını okuyanlarca gereksiz bir mükemmeliyetçilik ve “ayrıntılara dalakalma” (pedantry) olarak algılanabilir. Giderek bu saplantının güdümünde, tekrar gözden geçirip, yer yer de yeniden yazım işkencesine uğratıldıklarını bile öne sürmek mümkündür. Gene de belirtmeliyim ki, okurun önüne gelen yazıların neredeyse hepsi daha önce gözüme çarpmamış ve yeni bilgiler ışığında tarafımca bir kez daha gözden geçirilmiş, bazı durumlarda da yeni önsezi ve arayışların fırça darbelerinden az ya da çok paylarını almış bulunuyorlar (s. 9).
Bu “mükemmeliyetçilik” ve “ayrıntılara dalakalma”nın yazılara kattığı yeni detayların, tadların ya da yazarın düşünsel dönüşümünü izleme çabaları açısından yaratabileceği güçlüklerin değerlendirilmesini okura bırakarak, burada daha çok seçkide yer alan hemen bütün yazıların ortak ana teması olarak kendisini gösteren bir konuya yönelmek istiyorum. Arayışlar’daki yazılar, Nalbantoğlu’nun diğer birçok meslektaşından farklı olarak keskin bir bakışla tespit ettiği, bir akademisyen ve insan olarak bazılarınca “Kişotvari” diye nitelendirilebilecek olsa bile cesurca tavır aldığı ve zaman zaman keskin bir dille eleştirmekten çekinmediği, şu teknoloji (ve kapitalizm ve modernlik) çağında bilgi-sevgisinin (bundan basitçe akademik felsefe anlaşılmamalıdır) içine düştüğü durumun tartışılmasına yönelik düşünülmüş ve kaleme alınmış. Yazıların akışı boyunca bu temel meselenin birbiriyle yakından ilişkili üç alt konuya dallandığı söylenebilir. Bu alt konular, 1) kapitalizm-modernlik içinde insanın giderek anlamını yitiren varoluşu; buna paralel olarak, 2) üniversiter yaşamda meydana gelen anlamsızlaşma ve bilgi yerini malumata (in-formation) bırakırken, üniversite üyelerinin bilim insanlığı vasıflarını kaybederek birer tekno-uzmana dönüşmeleri; ve son olarak da bir çıkış yolu olarak düşünülen, 3) genelde insana, özelde de bilim insanına yönelik onda olması beklenen daímonun tetiklemesiyle fikirlerle yaşama, çalışmada yoğunluk (die Strenge) ve sorumluluk ahlakı sayesinde gerçekleşeceği umulan bir bilgi (hakikat) arayışına geri dönüş çağrısı.
Arayışlar’ın ülkemiz yazın ve düşün yaşamına getirdiği öyle bir şey var ki –benim bildiğim, bu alanda onun yerini tutacak başka ciddi bir çalışma yok–, o da genel olarak modern dünyada, özel olaraksa Türkiye’de, kendi akademik ortamımızda ortaya çıkan yeni akademik ethosun çok kapsamlı ve cesur bir eleştirisi. Başka nedenler bir yana, salt bu nedenle bile bu kitabı herkesin sabırla, ama özellikle akademisyenlerin, hele akademisyen olma yolunda ilerleyen genç arkadaşlarımın dikkatle okumasını dilerim. Arayışlar’da teorik ya da toplumsal yaşama yönelik, metafizik ya da gerçekçi ama mutlaka alınacak dersler olduğuna, bilim insanı olma iddiasındaki herkesi kendisiyle bir iç hesaplaşmaya yöneltecek birçok nokta bulacaklarına eminim. Eline sağlık hoca! Gelmekte olduğunu bildiğim yeni kitaplarını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Felsefe

Felsefe

Prof. Hasan Ünal Nalbantoğlu’nun Arayışlar’ının düşündürdükleri ya da bilgi ve ultra-modern üniversite halleri



Yorumlar

Yorum Gönder
Diğer Felsefe Yazıları

“Ve bugüne kadar istisnasız bütün devletlerin... nihai amacı olan ebedi barış, kötü savaşları bitirmemizi ve kendisine ulaşmak için en uygun görünen (belki de bütün devletlerin tek tek ve tümden cumhuriyetleşmesini sağlayan) bir anayasa kurmamızı talep eder.

“Girit’e kaçmak, Girit’te yaşamak, Atina’da ölmenin alternatifiydi. Fakat Sokrates Atina’da ölmeyi seçti. Sokrates, Girit’e felsefeyi sokmak uğruna yaşamını korumaktan ziyade, Atina’da felsefeyi korumak uğruna yaşamını feda etmeyi tercih eder. Eğer Atina’da felsefenin geleceğine ilişkin tehlike o kadar büyük olmasaydı, Sokrates, belki de Girit’e kaçmayı seçerdi.

“Sanat eleştirisi öğretmekle geçirdiğim uzun yıllar beni şuna ikna etti ki, bir imgeyi değerlendirmenin en iyi yollarından biri onu gözlemlemek ve üzerine düşünüp konuşmaktır. Sanat eleştirisi bunu gerektirir ve bu kitabın derdi de bu.

“Fotoğraf felsefesinin amacı, insan ve aygıt arasındaki mücadeleyi fotoğraf alanında ortaya çıkararak, sözkonusu karşılığa olası bir çözüm aramaktır”

“... nesnelerin beni (özgür bir varlığı) nasıl etkilediği asla anlaşılır şey değildir. Ben yalnızca nesnelerin nesneleri nasıl etkilediğini kavrarım. Ama ben özgür olduğuma göre (ve ben, kendimi nesnelerin bağıntısı üzerine çıkarıp, bu bağıntının kendisinin nasıl olanaklı olmuş olduğunu sormak suretiyle olanım), ben asla hiçbir şey, hiçbir nesne değilim.

Yeni yorum gönder