Sevgili ülkemiz Türkiye, bu hafta da gündemine pek çok madde eklemekten geri durmadı. İşte karşınızda ağızlara layık bir Düşünce Özgürlüğü Bülteni daha.
KCK davasında reddi hakim talebine ret
İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen, Büşra Ersanlı ile Ragıp Zarakolu’nun da aralarında bulunduğu çoğu BDP Siyaset Akademisi üyesi 205 kişinin yargılandığı KCK davasında, Mahkeme Başkanı Ali Alçık, ‘terör örgütü propagandası’ yaptığı gerekçesiyle sanık Arslan İşçioğlu'nun mikrofonunu kapattırdı. Hakim, İşçioğlu'nun 9 Ekim'e kadar duruşmadan men edilmesine; savunma hakkının kısıtlanmasına itiraz eden Avukat Ercan Kanar’ın da duruşma salonundan çıkarılmasına karar verdi. Özgürlükçü, Katılımcı, Çağdaş Avukatlar Grubu adına basın açıklaması yapan İstanbul Baro Başkan Adayı Filiz Kerestecioğlu, jandarma görevlilerinin meslektaşlarına karşı cop, kalkan ve tekmeyle fiziki müdahalede bulunduklarını söyledi.
Ertesi gün devam eden duruşmada Mahkeme Heyeti Başkanı Alçık, iddianamenin okunmasına devam edileceğini ve taleplerle ilgili sadece bir avukata söz hakkı vereceğini belirtti. Sanık avukatlarından Sinan Zincir, önceki duruşmada müvekkilinin sarf ettiği sözlerin suç olduğu düşünülüyorsa hakkında suç duyurusunda bulunulmasını ve 16 tutuklu sanığın açlık grevini ölüm orucuna dönüştürdüğünün Adalet Bakanlığı'na bildirilmesini talep etti.
52 avukat adına konuşan Ercan Kanar, mahkemenin yargılama yöntemi, gerekçesiz ret kararları, davanın aleniyetini ortadan kaldırmaya yönelik kararlar, sanık hakları ve savunma makamına yönelik hasmane ve önyargılı tavırları sebebiyle, Mahkeme Heyeti Başkanı Ali Alçık ile heyet üyeleri Alpaslan Uz ve Kazım Kahyaoğlu'nun reddini talep etti. Talep, “yargılamayı uzatma maksatlı olduğu” gerekçesiyle reddedildi.
Açıklama yapmasına izin verilmesini isteyen Avukat Selçuk Kozağaçlı, Başkan Alçık'ın yüzüne bakmayarak iddianamenin okunmasına devam etmesine itirazda bulundu, heyetten bu duruma engel olunmasını istedi. Bunun üzerine Kozağaçlı ile birlikte sanık avukatlarının tümü duruşma salonundan ayrıldı. Olayı protesto eden tutuklu ve tutuksuz sanıklar ayağa kalkarak mahkemeye sırtını döndü. İzleyiciler de alkışlı protesto yaparak sanıklara destek verdi.
“Deniz Zarakolu serbest bırakılmalı”
Uluslararası Yayıncılar Birliği tutuklu bulunan akademisyen ve yayıncı Deniz Zarakolu ile yayıncı Ragıp Zarakolu hakkındaki suçlamaların düşürülmesini ve Deniz Zarakolu'nun hemen serbest bırakılmasını istedi. Türkiye'de onlarca yazar ve yayıncının tutuklu olduğunun ya da yargılandığının hatırlatıldığı açıklamada yayıncılarla ilgili yapılan insan hakları ihlallerine dikkat çekildi. IPA'nın pek çok yazar ve entelektüelin yalnızca yazıları ve yayınları nedeniyle suçlandıklarına inandığı vurgulandı.
Türkiye'de Akademik Özgürlük ve Araştırma Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu da (GIT) Norveç Nobel Komitesi'ne Ragıp Zarakolu'nu 2013 Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermek üzere başvuruda bulunduğunu açıkladı. GIT yaptığı açıklamada “Zarakolu'nun adaylığı, hapiste ve duruşmalarda sıkıntı çeken herkese demokrasi umutlarında ve akademik özgürlükler için savunmalarında yardımcı olabilir” ifadelerini kullandı. Başvuruda Zarakolu'nun, yazarlık ve yayıncılık hayatı boyunca defalarca hapis yattığına, fikir mücadelesine ve aldığı ödüllere değinildi.
Dünyadan gazeteci davasına tepki
WAN-IFRA (Dünya Gazeteler Ve Haber Yayıncıları Derneği) ile Dünya Editörleri Forumu 41 gazetecinin terörizm suçlamasıyla yargılandığı KCK davasını kınadı ve bu davayı hükümetin basını sindirme ve eleştirileri susturma hareketi olarak gördüğünü açıkladı. Bu örgütler Başbakan Erdoğan’a yazdıkları mektupta şu ifadeleri kullandı:
“Mesleklerini yapan gazetecileri hapsetmek ifade özgürlüğü hakkının açıkça ihlalidir. Sizden bu 41 gazetecinin yargılanmasının durdurulmasını ve haklarındaki suçlamaların ve görevlerini yerine getiren diğer bütün gazetecilerle ilgi suçlamaların tamamen düşürülmesini sağlamanızı istiyoruz. “
Muhalif gazeteler kongreyi izleyemedi
Ak Parti 4. Olağan Kongresi’nde Cumhuriyet, Aydınlık, Sözcü, Yeni Çağ, Evrensel, BirGün ve Özgür Gündem gazeteleri akredite edilmedi. Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik izin verilmeyen gazetelerle ilgili sorulara “zaten televizyondan yayınlanacak” yanıtını verdi. Başbakan Erdoğan da Ak Parti grup toplantısında uygulamayı şu sözlerle savundu:
"Mecbur muyuz her gazeteyi kongremize davet etmeye. Yalan yazacaksın, sonra seni davet edeceğiz. Yok böyle bir şey. O medya bize saygısızlık yaptığında, küfür yağdırdığı zaman haddini bildirmek görevimizdir."
Türkiye Gazeteciler Sendikası ise Erdoğan’a tepki gösterdi:
"İktidarın, halkın gerçekleri öğrenme ve haber alma hakkını, basın ve ifade özgürlüğünü hiçe sayan uygulamalarını kınıyor; 'hadlerini bildirdik' diyen Başbakanı 'haddini bilmeye' çağırıyoruz."
Gazeteciler Darbe Komisyonu’na 28 Şubat’ı anlatı
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu, 28 Şubat darbesiyle ilgili gazetecileri dinledi. O dönemde Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Ertuğrul Özkök, gazetecileri hedef alan andıç haberi ile ilgili olarak, “Dolduruşa geldik. Onun vicdanımda bıraktığı acıyı hiçbir şey vermedi” dedi. Hiçbir askerden “Şu şekilde manşet yapın” talimatı almadığını ifade etti. Fatih Çekirge de, Komisyon Başkanı Nimet Baş’ın sorularını cevaplarken “Darbe olduktan sonra kim alkışlamıyordu? Adam almış eline silahı gelmiş” ifadelerini kullandı. Abdurrahman Dillipak ise Balyoz planında kendisinin ve Ali Bulaç’ın ortadan kaldırılmak istendiğini belirtti.
Haber yapmak gazetecinin görevi
Ankara 11. Asliye Ceza Mahkemesi, Taraf gazetesinde yer alan Sedat Selim Ay’la ilgili "İşkence ve Tecavüz Emniyet altında" haberini akladı. Ay, hakkındaki işkence davaları ve Türkiye’nin AİHM’de mahkumiyetine sebep olduğunu gündeme getirip İstanbul Terörle Mücadeleden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcılığı’na atanmasını eleştiren haber sebebiyle yedi gazeteciye dava açmıştı. Mahkeme kararında, "Hakkında böyle iddialar olan kişinin önemli bir göreve getirilmesinin haber yapılması gazetecilik görevidir. Kişilik haklarına saldırı veya gerçek olmayan haberin kamuoyuna duyurulması söz konusu değildir" denildi. Mahkeme, haberle ilgili Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesi'nin verdiği tekzip kararını da kaldırdı.
Gazeteciler hakkında Terörle Mücadele Kanunu'nun 6/1 maddesine dayanılarak 'Polis şefini teröre hedef göstermek' iddiasıyla açılan soruşturma ise sürüyor. Dava kabul edilirse gazeteciler üç yıla kadar hapis istemiyle yargılanacaklar.
Afyon eleştirisine dava
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Afyonkarahisar'da 25 askerin hayatını kaybettiği patlamanın ardından kaleme aldığı yazı nedeniyle Fatih Altaylı ve Habertürk gazetesine tahkir ve tezyif edici ifadeler kullanıldığı gerekçesiyle 50 bin liralık tazminat davası açtı. Altaylı, 9 Eylül 2012'de yayımlanan Schopenhauer Haklıymış başlıklı yazısında şunları diyordu:
“Ya Genelkurmay Başkanı'na ne demeli!.. Kendisine emanet 25 evlat pisi pisine ölüyor. Umurunda değil. Büyük ihtimalle 'Astlarımdan biri hata yapmışsa bana ne?' diyor... Bu adamların neden asla ve asla istifa etmediğini de biliyorum artık. Etmez, çünkü hiçbiri yetenekleriyle, hak ederek, kazıyarak gelmediler o mevkilere”
Protestocu öğrencilere ceza onandı
Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesi, geçtiğimiz yıl aralık ayında Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi’nde düzenlenen 4. Büyükelçiler Konferansı için kente gelen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu protesto ederken, kendilerine müdahale eden 4 güvenlik görevlisini darp ettikleri gerekçesiyle yargılanan 3 üniversite öğrencisini 18’er ay hapis cezasına çarptırmış, cezayı 30 bin lira para cezasına çevirmişti. Öğrencilerin yaptığı itiraza karşın Yargıtay, verilen kararı onadı.
Üniversite öğrencileri ile güvenlik görevlileri darp edildikleri gerekçesiyle sağlık raporu alarak birbirlerinden şikayetçi olmuş, öğrenciler hakkında ‘Kamu görevlilerini yaralama’ suçundan 2 yıldan 5 yıla kadar, 4 güvenlik görevlisi hakkında ise ‘vasıflı yaralama’ suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. Öğrenciler ceza alırken güvenlik görevlileri beraat etmişti.
Nayır ve Kılıç’ın 21 yıl hapsi isteniyor
Ümraniye’de bir eylemin ardından şüphe üzerine gözaltına alınan ve 2,5 yıl tutuklu yargılandıktan sonra 28 Haziran’da tahliye edilen üniversite öğrencileri Baran Nayır ile Ali Deniz Kılıç için 7.5 yıldan 21 yıla kadar hapis cezası istendi. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan öğrenciler ’örgüte yardım ve yataklık’, ’patlayıcı madde bulundurmak’, ’ terör örgütü propagandası yapmak’ ve ’Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet’ ile suçlanıyor.
Erdoğan’ı protesto eden öğrenciler gözaltında
Sendika.org’un haberine göre Ankara Üniversitesi'nin 2012-2013 akademik yıl açılışına katılan Başbakan Erdoğan'ı protesto eden 12 Gençlik Muhalefeti ve 7 Genç-Sen üyesi gözaltına alındı. Törenin yapılacağı salona girmek isteyen öğrencileri barikatla durduran polis, grubun direnmesi üzerine biber gazına başvurdu.
Erdoğan'ın konuşmasını izlemek üzere salonda bulunan BirGün muhabiri Burcu Cansu da, akreditasyonu olmadığı gerekçesiyle salondan çıkarıldı.
Polis fişinde Aydın Erdem
ANF’nin haberine göre Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, Dicle Üniversitesi’nde 2008-2011 yılları arasında öğrenim gören 43648 öğrenciyi fişledi. Fişlenenler arasında katıldıkları yürüyüşlerde öldürülen Aydın Erdem ve Mahsun Karaoğlan da bulunuyor. İki öğrenci için “Gebertildi” ifadesi kullanılıyor. Belgeleri ANF'ye gönderen Roj Hack hacker grubu, Lekolin.org adlı siteye gönderdiği açıklamada, fişleme belgelerine Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne ait bilgisayar sistemine sızarak ulaştıklarını bildirdi.
BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, konu hakkında İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdi.
‘Faşist’ sözü mahkemede
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatları, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’e Van Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın da aralarında bulunduğu BDP’lilerin tutuklanması sırasında yaptığı konuşmada Başbakan’ın kişilik haklarına saldırdığı gerekçesiyle 50 bin liralık tazminat davası açtı. Baydemir dava konusu konuşmasında şunları söylemişti:
“Türkiye Cumhuriyeti artık hukuk devleti değil, AKP diktatöryal cumhuriyetidir. Yargı ve adalet kalmamıştır. Savcısıyla, hakimiyle, mahkemeleriyle, medyasıyla, basınıyla, sermayesiyle AKP rejimine teslim olmuş durumdadır. Biz Kürdistan’da yaşayan, sömürülen toplumun evlatları olarak AKP faşizminin karşısında direnen yegane insanlarız. Faşist AKP cezaevine atmakla, tutuklamakla, öldürmekle sonuç alamayacaksın. Faşist AKP, faşist Başbakan! Cezaevine hazırız. Ama direne direne. Sana teslim olan senin gibi faşist olsun. Senin gibi alçak olsun. Asla boyun eğmeyeceğiz.”
Kılıçdaroğlu'na da 'hain' davası
Erdoğan, kendisi için “Kendi ülkesini ve ülkesinin çıkarlarını koruyamayan adama hain denir” diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na 100 bin liralık manevi tazminat davası açtı. Dilekçede, Kılıçdaroğlu’nun, bu ifadeleriyle eleştiri ve ifade özgürlüğü sınırlarını aştığı ifade edildi ve “Türk pozitif hukukunda düzenlenmiş en ağır suç ‘vatana ihanet’tir. Davalının da ‘hain’ kelimesini ‘vatana ihanet’ anlamında kullandığı açıkça ortadadır” denildi.
Yayıncının açtığı davada Türkiye mahkum
Peri Yayınları sahibi Ahmet Önal’a, 1999'da çıkardığı Teyze Baz - Bir Kürt İşadamı Hüseyin Baybaşin - Mahmut Baksi ve Dersim'de Alevilik - Munzur Cem kitapları sebebiyle 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik' suçlamasıyla iki ayrı dava açılmıştı. Önal bu davalarda 20’şer ay hapse mahkum edilmiş, hapis cezası para cezasına çevrilmişti. Önal bu davaları taşıdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde haklı bulundu. Mahkeme Önal'ın ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini kararlaştırdı. Türkiye, uğradığı maddi ve manevi zarar karşılığında yayıncıya 6 bin avro (yaklaşık 14 bin TL) ödeyecek.
Engin Çeber davasında müebbet
Engin Çeber, 28 Eylül 2008’de İstanbul’un Sarıyer ilçesinde dergi dağıtırken arkadaşları Cihan Gün ve Aysu Baykal’la birlikte gözaltına alınmış, 10 Ekim 2008’de Metris Cezaevi’nde işkence sonucu hayatını kaybetmişti. Olaya ilişkin Yargıtay'ca bozulan hükmün ardından Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi davayı karara bağladı. 52 sanıktan, tutuklu yargılanan infaz koruma memurları Selahattin Apaydın, Sami Ergazi ve cezaevi 2. müdürü Fuat Karaosmanoğlu, “neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence” suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Diğer tutuklu sanık infaz koruma memurlarından Nihat Kızılkaya, “işkence” suçundan önce 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı, tutuklu bulunduğu süre gözönünde bulundurularak tahliye edildi. Murat Çise, Yavuz Uzun ve Öncay Bozo'nun da, maktul Engin Çeber, müdahiller Özgür Karakaya ile Cihan Gül'e karşı “işkence” suçunu işlediklerinden 3'er kez, ayrı ayrı 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılması kararlaştırıldı.
Polis memurlarından Mehmet Pek ve Abdülmüttalip Bozyel’in “işkence” suçundan 3'er kez ayrı ayrı 2 yıl 6 ay hapis cezasına, Yemliha Söylemez’in de, “resmi belgede sahtecilik” suçundan 3 yıl 1 ay hapis cezasına hükmedildi.
Çeber ailesinin avukatı Taylan Tanay bu kararı ülke tarihinde önemli kılanın ceza müdürünün işkenceye el sürmediği halde ihmali suretle ceza almış olması olduğunu belirtti.
Kayıtdışı gözaltı davası
Radikal’in haberine göre işkence ve polis dayağı şikâyetlerinin yükseldiği dönemin Beyoğlu Emniyet Müdürü Yusuf Yüksel hakkında, 3 yıl önce 1 Mayıs ’ta yaşanan ‘kayıtdışı gözaltı’ işleminden ötürü dava açıldı. 2009 1 Mayıs olayları sırasında Öztürk Aladağ, Tarlabaşı Alhatun Sokak’ta polis tarafından çembere alınarak feci şekilde dövülmüştü. Bir binadan, perde arkasından kameraya çekilen dayak görüntüleri internete düşmüştü. Aynı sokakta polis şiddetine uğrayan Naciye Kaplan’ın polis tarafından sürüklenerek götürülüşü de ertesi gün gazetelerde yer almıştı. Ancak Beyoğlu Emniyeti’nde bu iki kişi hakkında hiçbir gözaltı kaydı tutulmadığı anlaşılınca ‘kayıtdışı gözaltı’ sebebiyle 7 polise dava açılmış, Beyoğlu Emniyet Müdürü Yusuf Yüksel hakkındaki şikâyet, 1. sınıf emniyet müdürü olması nedeniyle HSYK’ya gönderilmişti. HSYK’dan izin çıkmasının ardından hakkında dava açılan Yüksel, 13 Aralık’ta hakim karşısına çıkacak.
Yüksel’in adı son olarak Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nca başlatılan Susurluk soruşturmasında geçmişti. Eski özel harekatçı Ayhan Çarkın 1994’te avukat Yusuf Ekinci’nin öldürülmesine ilişkin verdiği ifadede Yüksel’in infaz sırasında aracı kullandığını açıkladığından beri Yüksel bulunamıyor.
Barış yürüyüşünde engel
Vicdani retçi Halil Savda, 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde Roboski'den Ankara'ya doğru yola çıktığı barış yürüyüşü sırasında ‘halkın hassasiyetleri’ gerekçesiyle Osmaniye’de Bahçe ilçesine alınmadı.
Savda, Bingöl Elmas, İbrahim Yaylalı, Serap Halvaşi ve Merve Çöger’le beraber yürüdükleri yolda ilk engelle 28 gün sonra karşılaştı. Barış Grubu yasal hakları olan bu yürüyüşün engellendiğine dair yazılı resmi belge taleplerini ve Ankara’ya kadar yürüyeceklerine dair kararlılıklarını ifade etti. Savda ve arkadaşları, 1 Ekim sabahı polis arabasına bindirilerek götürüldükleri Adana'dan yola çıkarak Tarsus'a doğru yürüyüşlerine devam etti.
Yeni yorum gönder