Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			


Yordam Kitap

Habermas'ı Okumak




Toplam oy: 656

Taner Timur’un “eleştirel rehberliği”nde Habermas’ı Okumak
Sosyologların en filozofu, filozofların en sosyologu

Tarihçi Taner Timur hocamız, “batıda sol düşünce”yi Türkiyeli okur için açımlamaya/serimlemeye devam ediyor. Althusser, Balibar, Seve ve Bourdieu’yu tartıştığı “Marksizm, İnsan ve Toplum” adlı çalışmasının ardından, tek bir düşünüre odaklandığı “Habermas’ı Okumak” ile yine zorlu bir işe girişmiş.

Söz konusu yazarları özgün metinlerinden de takip etmeye çalışan meraklı okur, “batıda sol düşünce”ye dair “genel taraması”nı, zamanında –aynı isimle bir kitabı da yayınlanan– Perry Anderson gibi düşünürlerden, yani “söz konusu düşüncenin doğrudan temsilcileri”nden yapardı; şimdi “bizden bir hoca”nın rehberliğinin buna eklenmesi sevindirici.

Peki, nasıl bir rehberlik bu?

Timur’un, Önsöz’de kaleme aldığı, içinde “itiraf” da geçen “mutluluk duyurusu”nu aktaralım her şeyden önce: “Habermas hakkındaki kitabımı okuyuculara sunarken kişisel bir mutluluk duyduğumu da söyleyebilirim. Kuşkusuz bu mutluluk, başladığı, fakat başladıktan sonra zorlandığı (ve yer yer de itici bulduğu) bir çalışmayı nihayet bitirmiş olan bir insanın mutluluğundan ibaret sayılmamalıdır. Bunun, aynı zamanda, Habermas okumalarından kültürel planda zenginleşmiş olarak çıkan bir insanın mutluluğu olduğunu da eklemek isterim”.

Zenginleşme/mutluluk ile zorlanma/iticilik arasında gidip gelen bir okuma/araştırma/düşünme ve nihayetinde yazma sürecinin; bu sürecin bütün artılarını ve eksilerini okuruna da hissettirdiğini belirtelim.

Habermas okumak “zor zanaat” gerçekten de. Tam da bunun için bir rehberliğe ihtiyacımız var belki de. “Aslını okumak varken, hakkında yazılanları niye okuyayım” ya da “Aslına ne gerek var, özetini okurum işte” gibi seçeneklerin tuzağına düşmeden, “Aslına dönük açımlayıcı ve eleştirel bir rehberlik çalışmasını okumak” isteyenler için, ideal bir kitap varsa hele.

Her “disiplinli okuma” gibi sınavı da yanında. Hani önemli bir sınavın ardından ya da üniversiteyi bitirdiğiniz yıllarda, gecelerinizi bölüp duran “gel bakalım, bir ders daha kaldı, şu sınavı ver önce” diyen kâbuslar vardır ya, ondan:

1.    “Bozunuma uğramamış” bir iletişim (“undistorted communication”) ya da “ideal söyleşme durumu” mümkün müdür? Bozuntuya vermeden açıklamaya çalışınız!
2.    Modernizm ile modernizasyon nasıl oluyor da birbirine karıştırılıyor? Bu karışıklığın içinden Kemalizme bakmayı deneyiniz!
3.    Kamusal alan tarihsel olarak nasıl oluştu, nasıl dönüştü, sivil toplumla bağlantısı nedir? Marx’la Weber arasında gide gele açıklamaya çalışınız. Habermas’ı unutmayınız!
4.    Frankfurt Okulu’nda kimin eli kimin cebindeymiş; Horkheimer, Adorno’nun asistanı Habermas’ı neden devrimci bulmazmış; Adorno, ünlü asistanının tek bir kitabını bile neden okumamış? Dedikoduya kaçmadan anlatınız!
5.    “Son Marksist” olduğunu iddia eden bir düşünür, hem emek-değer kuramını hem sınıf kavgasını hem de emperyalizm kuramını yadsıyarak bunu başarabileceğini nasıl sanıyor? Şaşınız kalınız ya da şaşırmadan açıklayınız!

Yeterince “kazık bir sınav” sayılır değil mi? O halde, işinizi kolaylaştırmak için Taner Timur’un “Habermas’ı Okumak” kitabını okuyunuz!

Hem, “senkretizm”… gibi, şöyle geçerken parmak ucuyla dokunulan ya da “yaşam dünyası” ve “yapı kurum” gibi oklavayla açılan kavramlar ve kavram öbekleri üzerine çalışmak için de önemli bir fırsat yakalamış olursunuz. 

“Diyalog ve uyum filozofu”nun, “kamusal alan”, “iletişimsel akıl”, “radikal demokrasi” ve “anayasal yurtseverlik”e uzanan dünyası içinde dolaşırsınız.

Elinizde iletişim mızrağı, pozitivizm avlamaya çıkarsınız. Marksizmin tarihselci mirasını sahipleniyorsanız, “tarihselciliğin, manevi bilimlerin pozitivizmi haline gelmesi” gibi tezlerle uğraşırsınız. “Yaşam dünyası”nın ne tür bir muz olduğunu anlamaya çalışırsınız.  

Timur’un nitelemesiyle “fikir yolculuğu, soyut ve evrensel kavram ve kuramlarla beslense bile ilhamını yakın Alman tecrübesinden, somut Alman gerçeklerinden alan”, kendi nitelemesiyle (son Mohikan misali) “son Marksist” olan Habermas’ın açtığı/kapattığı yollarda turlarsınız.

Yola çıkmışken rehberinizi iyi takip etmelisiniz. Böylece, “uzun ve muğlak cümleler”in, bizim için bir anlamda kısa ve belirgin biçimde “yeniden kurulması”ndan yararlanmış olursunuz.

Önce “orijinal metinden/düşünürden” alıntıyı yapıp, sonra “şunu demek istiyor” yorumuyla vermenin de belli güçlükleri var haliyle. Alıntıdaki cümle öyle uzun ve karmaşık ki, onuncu okumadan sonra “Yok yahu, aslında böyle değil, şöyle demek istemiş olabilir” sonucuna varabilirsiniz. Bu da sizin Taner Timur’la tartışmanız olur, fena mı?

Tabii asıl mesele, “özgün kavram seti”ne vakıf olmak, değil mi? Taner Timur hocamız da, bu “içrek dünya”nın hakimi. “Aslında şöyle dedi” diye not düşülen alıntıları, “kavram setini daha tanıdık hale getirerek” açıklıyor/açımlıyor. Daha ne istersiniz?

Unutmayınız, bir Fransız felsefeci, Louis Quere’in “Sosyologların en filozofu ve kuşkusuz, filozofların en sosyologu” dediği Habermas’la boğuşmaktasınız.

Madem öyle biz de “tarihçilerin en filozofu ve filozofların en tarihçisi” diyelim değerli hocamız Timur’a, olsun bitsin…

 

Ali Mert



Bu kitabı idefix'ten sayın alın

Yorumlar

Yorum Gönder

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.