Cemal Karanlık
Nadir kardeşimin dikkatini bir şey çekmiş: Yazarlarımız, özellikle genç kuşak yazarlarımız romanlarında Amerikalı karakterlere daha çok yer veriyorlarmış artık. Bunun sebebi ne olabilirmiş.
Daha önce burada değerlendirdiğim bazı kitaplarda da vardı bu, hatırlayacaksınız. Yüz elli yıldan bu yana Batı’yı öğreniyor, Batılı olmaya çalışıyoruz. Bu anlamda elde ettiğimiz birikimi değerlendirmemiz gerekiyor. Çizerek, söyleyerek ve yazarak. Sözgelimi: “Dany baş ağrısı içinde uyandı, telefon acı acı çalıyordu, ‘hay Allah yine geç kaldım,’ diye söylendi…”
Ben son yıllarda artış gösteren bu eğilimi fevkalade olumlu buluyorum, sevgili okurlar.
Her şeyden önce, ufkumuzun geniş olduğunu gösteriyor bu. Daha farklı dünyaları, başka memleketleri hop diye hayal edebiliyoruz. Unutmamak gerekir ki, sanat, öncelikle, geniş bir hayal gücü ister… Bu hayal gücü de hem bu dünyadaki, daha doğrusu çağımızdaki gelişmeleri doğru anlamamızı sağlar hem de geçmişi gözümüzde, muhayyilemizde canlandırabilmemize olanak tanır.
Sözgelimi, Elif Şafak Hanım’ın Aşk adlı muhteşem romanına baktığınız zaman, ufkun ne kadar hudutsuz olduğunu görebilirsiniz: Amerikalı mutsuz bir ev kadını; İranlı bir adam; bugünün sınırsız coğrafyası… Üstelik, karşıtların bir aradalığına da dikkatinizi çekerim; coğrafyanın ve siyasetin, kültürün bizim ufkumuza sınır koyamaması gerekir kuşkusuz. Tabii bu kadar değil… Aşk romanında bugün-geçmiş karşıtlığı da bir arada alınmış. Roman, bir yandan bugünü, bir yandan Mevlana zamanını anlatıyor… Ve tabii insan aşkıyla Tanrı aşkı da yan yana. Gördüğünüz gibi, ufuk geniş olunca üç sözcük neler anlatmıyor!
Elbette, bu tür yazarların öncülüğü önemli rol oynuyor: Genç yazarlar, önlerinde duran başarılı örneklere bakarak edebiyatın nasıl yapılacağını öğreniyor, okudukça hayal güçleri gelişiyor, yazma hevesleri artıyor.
Bizim, öteden beri, Batılı olmak gayretimiz var sevgili okurlar. Batı’yı bilmek, öğrenmek, Batı’ya gitmek, mümkünse yırtmak, olmuyorsa sık sık girip çıkmak… Bu konudaki eksiklerimizi de zaman geçtikçe düzeltiyoruz. Bildiğiniz gibi, Cumhuriyet kurulduğu zaman güya muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak istemiş ama bir yandan da ille Öztürkçe yazılacak diye kanunlar falan çıkarmıştık. Bıraksana efendim… Bırak milletin dili nereye giderse gitsin… Hayal gücü nasıl uçarsa uçsun; rüyaya zincir vurulabilir mi imiş… İsteyen istediği gibi yazsın.
Neyse… Allahtan bugün fişek gibi sanatçılar yetişiyor.
Nadir kardeşime dedim ki, yahu zaten asıl iş burada; bugün kahramanlarımız Avrupa ve Amerika’dan olur, yoksa yarın aramızdan bir Tolkien nasıl çıksın, değil mi ama?
Yeni yorum gönder