Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Şairin Romanı: Mungan’ın başyapıtı




Toplam oy: 1922
Murathan Mungan
Metis Yayınları

Ülkenin en sevilen, en iyi şairlerinden biri, bir gün adı Yerküre olan fantastik bir dünya yaratırsa, orası nasıl bir dünya olur? Elbette şiirle dolu bir dünya… Şehirlerin surlarında bayrak yerine şiirlerin dalgalandığı, üzerinde yaşayan herkesin evvela şair olmak istediği, ancak şair olamayacaklarını anladıklarında başka işlere yöneldiği, efsanevi şairlerin, şiir filozoflarının kol gezdiği, evlerinde, sokaklarında, kahvelerinde şiirin konuşulduğu, şiirlerin okunduğu, geçmişi şiir, geleceği şiir, rüyaları, büyüleri, cümle kehanetleri ve hatta savaşları bile şiir olan, savaşçılarının bile şair olduğu bir dünya… Murathan Mungan, on beş yılını verdiği “Şairin Romanı”yla, yani hiç kuşkusuz başyapıtıyla karşımızda.   

 

“Şairin Romanı”, başta da dediğim gibi fantastik bir roman. Ortalıkta pek fazla büyücü yok belki, hatta ejderhalar ve orklar gibi türlü çeşit yaratıklar da yok, ancak farklı türlerde ve isimlerde kuşlar, çiçekler, otlar ve ağaçlar var, on üç ayın birden gökyüzünde aynı anda belirdiği şehirler var… En mühimi, fantastik roman türünün belkemiği olan kahramanın yolculuğun bu romanın da temel izleği olması.  Ancak, yine tek bir farkla, kahramanın değil, kahramanların yolculukları... 

 

Kahramanların fantastik yolculuğu

 

İlk kahramanımız, gerçekten bir kahraman: Bilge şair Bendag. Hikaye onun elli yıl sonra yeniden Anakara’ya dönmesiyle başlıyor. Şairliğinin ve ününün doruğundayken her şeyi bırakıp sahte kimliklerle Yerküre’nin başka yerlerine giden, elli yıl tam anlamıyla ortadan kaybolan Bendag’ın niyeti sessiz sedasız evine dönmek ve ölmek. Ama hepsinden önce Anakara’nın en önemli şehri olan Odragend’teki On Üç Dolunaylı Yıl Şenlikleri’ne katılmak istiyor. Belli ki bir şekilde kader onu bu şenliklere çekiyor. Yol boyu gerçek adını ve kimliğini saklamakta kararlı. Biraz bu niyetinden biraz da kaderin cilvesinden, ayak bastığı ilk handa karşısına çıkan yarı baygın, tekinsiz görünüşlü adamın sahte kimliklerinden ikisini alıveriyor; başına gelecekleri bilmeden, aklı ve gönlü şiirle, şiirin hayata ve ruhuna etkileriyle dopdolu, Anakara’daki son yolculuğuna başlıyor…

 

İkinci kahramanımız Moottah, bir şiir filozofu. 20 yıl boyunca kendini kapadığı evinden dışarı çıkıyor, yanında dokuz yaşında iki akıllı ve gizemli çırağı var. Niyeti yol boyu geçtiği şehirlerde şiir konuşmaları yapmak, hayata yeniden karışma hissini tatmak ve Odragend’teki şenliklere katılmak. Onun da aklı ve gönlü şiirle dopdolu, bir de yüreğinin derinliklerinde erken yaşta kaybettiği şair arkadaşı Serhenas’ın anısını sırrına eremediği bir emanet gibi taşıyor.        

 

Ve Gamenn. Anakara’nın en zeki, en tanınmış atlı polisi Gamenn, her yerde şair cinayetlerini araştırıyor. Ancak kafasını ve gönlünü karıştıran şey, rüyaları. Rüyalarında sanki peşine düştüğü katilin içini görüyor, katilin kendisi oluyor. Ona bu arayışında iki kadın şair destek oluyor en çok. Çünkü bulacağı şeyin bu defa sıradan bir katil değil, sanki benliğinin derinliklerinde yatan başka birisi olduğunu için için hissediyor. Sürdüğü izlerse onu da tıpkı diğerleri gibi Odragend’e getiriyor. On Üç Dolunaylı Yıl Şenlikleri’ne…

 

Hikaye bir yönüyle fantastik bir polisiye; yazar neredeyse beş yüz sayfa boyunca hiç renk vermeden katili aratıyor bizlere. Üstelik, renk verse hikayenin temposundan, içeriğinden hiçbir şey kaybetmeyecek olduğunun da bilincinde. Bütün bunlar ekseninde katili arama duygusunu, işin kolayına kaçıp hikayesini devam ettiren, okur ilgisini canlı tutan bir öğe olarak kullanmamış Mungan, romanının sonuna bunun yaratacağı boşluk duygusunu katmak istememiş belli ki. Ve belli ki okuduğumuz şeyin belli bir sonuca bağlanan bir romandan ziyade, bir an gibi, bir his gibi içimizden geçen bir şiir olduğu düşüncesini bütüne yayarak vermek istemiş. Şiir filozofu Moottah’ın da dediği gibi “ Her şiirde sözcüklerin dolduramadığı bir boşluk vardır. En kusursuz şiirde bile var olan bu boşluğu yalnızca şairin kendisi bilir. Boşluk denen bu gizden bir tane daha, bir tane daha şiir yazar, boşluğu dolduracak şey bir şiirdir sanır. Şiirler yalnızca birbirlerinin boşluklarını doldururlar oysa. Temel giz orada durur; onca tıraşlandığı halde hiç tıraşlanmamış bir elmas gibi durur. Bütün sükuneti, ele geçirilmezliği, vazgeçilmezliği, ışıltısı ve direnciyle durur…”    

 

Şairin cevabı

 

Bendag’ın, Moottah’ın, Gamenn’in Anakarası, hemen hiçbir okurun gözünden kaçmayacak biçimde Anadolu’yu, Anadolu’nun çok kültürlü yapısını anımsatıyor. Mungan bu yapının özellikle unutulan, unutturulmak istenen şamanist-animist özelliklerini, zenginliklerini kullanmış, hatırlatmış; bu özelliklerin öne çıktığı bir dünya nasıl olurdu sorusunu dünyaya sormuş gibi. 

 

“Şairin Romanı”yla hem şiir hem roman yazma dersi veriyor Murathan Mungan, yazarlığının ve şairliğinin doruğunda, oturaklı, oturaklı olduğu kadar zarif bir ders bu... Romanın türleri içinde eriten yapısına da her şeye rağmen bir şair cevabı veriyor, şahane bir romanla, şahane bir cevap… 

 

Yorumlar

Yorum Gönder


ben bu kitabı 14ümde okudum ve Mağdur Öğrenci durumu olmadı.çünkü okumam için bir zorunluluk yoktu. kitap anlayana bambaşka bir dünya sunuyor.harika ilerliyor ayrıca murathan mungan gibi prestijli bir yazardan kötü bir kitap çıkmazdı. kitapta zamanı karıştırmadığınız sürece çok beğenirsiniz, başta bunların hayatları nasıl kesişecek diyorsunuz ama sonu çok şaşırtıcı. ayrıca kitabın tasarımı bile insanı okumaya şevk ediyor.

40%
60%

15 yaşındayım ve proje ödevim için bu kitabı seçmiştim ama yaşıma göre bu romanın ağır olduğunu bilmeden. Bana göre berbat ve ağır. Mungan o kadar ayrıntıya girmiş ki okurken sıkılıyorum ama mecburen okuyorum. Gerçekten bu kitabı seçtiğime pişman oldum. Sakın diyim benim yaşımda biri varsa şu kitabı okumasın.

36%
64%

Şiirin doğasını ve Doğan'ın şiirini yazmış.Ütopya da denebilir.Bir düşüklerde düşlere bir yaşam.Güzel bir roman.Belki de şairin poetikası..

40%
60%

bir baş yapıttan da fazlası

37%
63%

Başyapıtı mı? şaka yapıyorsunuz herhalde..

32%
68%

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.