Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
İngiliz yazar Tarquin Hall, Vish Puri polisiyelerine Kayıp Hizmetçi Vakası ile 2009 yılında başlamış. Ardından Gülmekten Ölen Adam Vakası (2010) ve Praise for The Case of the Deadly Butter Chicken (2012) yayımlanmış. The Case of the Love Commandos isimli dördüncü macera da geçen sene içinde okuyucuyla buluşmuş.

Sefa içinde, tok karnına, hafif kaykılarak yapılan bir eylem olmasına karşın, sanki kitap okumak zor, kaş çattıran, yorgun düşüren ciddi bir iş olmalıymış gibi, bir kitabı çabucak ve eğlenerek okursam eğer, kontrol edemediğim bir edebi sorgulama başlar. Hafızama attığım diğer kitaplarla karşılaştırmayı, tür teşhisleri takip eder.

Tarihin tekrarlarıyla ünlenmesi, insanın kuvvetler ve zaaflar toplamı denebilecek hammaddesi dolayısıyla, tarihi başka türlü yazma acziyetinden ileri geliyordur belki de. Belki de hem bireysel hem toplumsal boyutta, olası tüm davranış kombinasyonları denenmiştir ve tam da bu yüzden, gelecekte yaşanacakların bizi şaşırtmasının mümkünatı kalmamıştır artık.

Fatih Öcal ilk romanı Mayıs’ta yakın tarihin güncel siyasi olayları etrafında gelişen, gerilimli bir polisiye hikaye anlatmış. Mayıs, siyasetle iş dünyasının, iş dünyasıyla uluslararası sermayenin iç içe geçmiş ilişkileri ve üçüncü dünyada çevrilen karanlık oyunlar etrafında kurgulanmış bir roman.

Bir kere her şeyden önce haber değeri var; Semih Gümüş gibi, eleştiriler yazan, dergiler çıkaran, yaratıcı yazarlık dersleri veren bir ismin bu defa bir romanla okuyucu karşısına çıkmasının...

Barış Uygur’un ilk romanı Feriköy Mezarlığı’nda Randevu, adından da kolayca anlaşılacağı gibi, polisiye tarzında yazılmış. Her ne kadar roman kariyerine bu romanıyla adım atsa da Barış Uygur yazmak konusunda deneyimli bir isim.

Çocuklara yönelik cinsel istismar, en sık yaşanan ama en çok üzeri örtülen toplumsal sorunlardan biri olarak öne çıkıyor. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın hemen her yerinde, insan denen yaratığın bulunduğu her alanda yaşanabilen bu korkunç travmanın izleri ise, çocuklukla birlikte ne yazık ki bitmiyor.

Gözünüzdeki o muzip pırıltıyı görür gibiyim. Yaratıcı yazarlık dersleri veren birisi olarak bu kitabı tanıtırken malum konu hakkında en ateşli polemik toplarına çıkacağımı sanıyorsunuz. Yanılıyorsunuz, demeyi çok isterdim ama suya sabuna dokunmadan bu yazıyı tamamlamam imkansız. Yine de elimden geldiği kadar kısa tutmaya ve efendi olmaya çalışacağım.

Edebiyat üzerine söylenen beylik lafların nihayeti yoktur. Bunlardan biri de, edebiyatın ötekinin ve ötekiliğin deneyimini sunarak ben ile ben-olmayan arasına bir halat germesidir. Ben-olmayan’ın deneyimi okundukça halatın boyu kısalır. İnsan kendisini ve ötekini bu karşılaşma ile tanır. Halat kaybolur. Tüm edebiyata mal edilebilecek beylik laflardan biridir bu.

“Ben,” demişti Kafka, “ya bir sonum ya da bir başlangıç.” Bu cümle, modern insanın varoluşla kurduğu şüpheli ilişkiyi özetlemekle kalmaz, Kafka’nın kendisini modern bir yazar olarak nasıl konumlandırdığını da gösterir.
