Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar



Yalnız adamlar, kargalar, rüyalar: Cemil Kavukçu

Siyah şemsiye, mavi ağaç, sarı yağmurluklu bisikletli adamlar, alan derinliği yüksek plan sekanslar dendiğinde nasıl gözlerimizin önüne anında Angelopoulos filmleri geliyorsa, bira içen yalnız adamlar, kargalar, rüyalar, yabancılaşmış taşra sıkıntıları dendiğinde de aklımızdan o saniye Cemil Kavukçu öyküleri geçer.



Gezgin'in yanan seyir defteri

Adını bilmediğimiz gezgin yollardadır. Onun kadın olduğunu öğrensek de sonradan, adını hiç duymayız. Kendisine sadece Gezgin der. Motosikletiyle yollardadır o, her zamanki gibi. Ancak bu seferki yolculuk, onu hiç beklemediği bir yere götürecektir. 

 



Tarih, polisiye, siyaset

Ray Celestin, New Orleans Cinayetleri romanında gerçek olaylara dayanan bir seri katil hikayesi anlatıyor. Bu gerçek olaylar, 1918-1919 yıllarında yaşanmış. New Orleans'ta Baltacı adıyla ünlenen bir katil, rivayetlere göre, altıdan fazla insanı öldürmüş ve kimliği hiç ortaya çıkmamış. Ray Celestin, işte bu olaydan esinlenerek kurgulamış romanını.



"Çevrilemez" olduğunuz kadar...

James Joyce’un efsanevi Finnegans Wake kitabı, yakın bir zaman önce Finneganın Vahı ismiyle Aylak Adam Yayınları tarafından Türkçede yayımlandı; Umur Çelikyay’ın çevirisiyle. Ama bir tercümeyle değil, “terscüme”yle karşı karşıyayız. 

 



Kibir bulaşıcıdır

Daedalus, elleriyle yaptığı kanatları oğlu İkarus’a taktığında, ona keyfe kapılıp çok yükselerek, güneşe yaklaşmamasını söylememiş miydi? Keyfe kapılırsa güneşin ateşiyle yanacağını... Peki ama güneşe yaklaşmamak mümkün müydü? Uçabildiğini fark ettiği an, ne hissediyordu insan? Daha yukarı, daha da yukarı! Çünkü yapabiliyordu! Çünkü kibre kapılmak hiç de zor değildi.



Bir fil kadar hüzünlü

Filler neyi unutmaz bilir misiniz? En çok neyin acısını yaşar? Nasıl bir anne, nasıl bir aile bireyidir? Acı çeker mi? Ölümü anlar, yas tutarlar mı? Soruların hepsini, öznenin yerine “insan”ı koyarak sorabilmek mümkün ve aslında fillerden anlıyorsanız, şaşırtıcı da değil.



“Kozmopolit kentin titreyen kalbi”

Alman edebiyatında modernizmin en önemli temsilcilerinden sayılmasına, tarihi romanlardan bilimkurguya, denemelerden oyunlara, toplam otuzdan fazla çalışmaya imza atmış olmasına rağmen Alfred Döblin ülkemizde pek tanınmıyor. Başyapıtı sayılan Berlin-Aleksander Meydanı dışında sadece Ölümsüz Ülkeye Doğru, Amazon çevrilmiş Türkçeye (1968).



Yaratıcı bir zekanın günlükleri

Elias Canetti ülkemizde neden büyük ve önemli olduğu pek tartışılmadan büyük ve önemli ilan edilen yazarlardan birisi. Elbette bu yakıştırmada Nobel Edebiyat Ödülü’nün payı vardır ama kimi zaman pek sınır tanımayan Batı hayranlığımızın da payı olabilir mi diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi.



Berlin karası

İlk olarak 1989 yılında yayımlanan Mart Menekşeleri, 1956 Edinburg doğumlu İskoç yazar Philip Kerr'in “Berlin Noir” üçlemesinin -ve Bernie Gunther polisiyelerinin- ilk kitabı. Tarihsel dönem olarak 1936-1948 yıllarını kapsayan üçleme The Pale Criminal (1990) ve A German Requiem (1991) ile sürdü, 1993 tarihli yeni bir edisyonunda üç macera bir kitapta toplandı.



Sürrealizmin altın çocuğu

Kısa hayatına sığdırdığı ciltler dolusu şiir, roman ve deneme yazısı ama daha önemlisi yaşadığı dönem Fransız edebiyatına damgasını vuran René Crevel’in Babil romanı nihayet Türkçeleştirildi. Milli Kütüphane kayıtlarında ve kişisel hafızamda René Crevel’e ait Türkçe yayımlanmış hiçbir kitap kaydı yok. Bu sıradışı yazarla yüzyıllık bir gecikmeyle de olsa buluşmak sevindirici.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.