Dosya Arşivi

Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>

//php print_r ($fields); ?>
Güneyin, ufku bulanıklaştıran bitmek bilmez sıcak öğlelerinde, dev meşe ağaçlarının gölgelediği Yunan Uyanışı stili evinde yazı masasına kurulmuş, mısır koçanı piposunu çok sevdiği Dunhill My Mixture 965 tütünle doldurmuş, daktilosunun tuşlarına basan bir adam vardı; William Faulkner.

//php print_r ($fields); ?>
Son zamanlarda özellikle popüler romanlar vesilesiyle karşımıza çıktı iz sürme seyahatleri. Dünyanın dört bir yanından insanlar, zaten bir turizm kenti olan Paris’i, bir de Dan Brown’ın Da Vinci'nin Şifresi romanı rehberliğinde gezdiler.

//php print_r ($fields); ?>
Sinema, öncelikle bir hikaye anlatma sanatı; ve hikayenin nasıl anlatılacağı, hikayenin kendisinden daha önemli de olabiliyor çoğu zaman.

//php print_r ($fields); ?>
Belirli aralıklarla açıklanan her istatistikle birlikte Türkiye’deki okuma oranı düşüklüğünden, kitap okumaya ayırdığımız vaktin azlığından, kütüphane sayısının yetersizliğinden ve kütüphane kullanımının bir türlü yaygınlaşamadığından şikayet ediyoruz. “Haklı” bir şikayet bu elbette ve biraz da moral bozucu.

//php print_r ($fields); ?>
Öncelikle Britanyalıların, sonra Amerikalıların ve nihayetinde dünyanın her tarafından insanın göçtüğü, ABD’nin kuzeyindeki ikinci yeni dünya, NATO’nun iletişim merkezi (Marshall McLuhan’a da çok şey borçlulardır herhalde), ABD’nin mülayim tersi, bir zamanların Nova Scotia’sı, Alice Munro sayesinde Nobel’lenmiş, ama Margaret Atwood sayesinde de daha popüler okurların haritalarına kazınmış, beni

//php print_r ($fields); ?>
Sanat, doksanlı yıllara gelindiğinde savrulduğu farklı köşelerden tek tek toparlanır ve yeniden hikaye anlatmaya çevirir yüzünü. Çevirir çevirmesine de, hâlâ bir karar verebilmiş değildir dünya: Hikayeyi izlemek ya da hikayeyi görmek mi daha etkilidir, yoksa okumak mı? Sanata edebiyat açısından baktığımızda en temel sorumuzdur bu.

//php print_r ($fields); ?>
Üzerinde çokça konuşulan, hakkında tezler yazılan ve her eline kalem alanın yazdığını iddia ettiği şey “masal”. Evet, kabul edelim büyülü bir kelime ve yine kabul edelim ki gerçeklerin her zaman önünde yürüyen ve gerçekleri takip etme zorunluluğu olmayan bir kavram.

//php print_r ($fields); ?>
Her okurun bir yazarı çok sevmek için son derece haklı ve bir o kadar özgün gerekçeleri vardır şüphesiz. Yola bu bilinçle, SabitFikir okurlarının edebiyatın öne çıkan yazarlarını neden sevdiklerine ilişkin bir tartışma başlatmak için çıktık. Öyleyse soruyoruz: Siz Georges Simenon'u niçin okuyorsunuz?

//php print_r ($fields); ?>
Kaybolan oylumlu bir roman, üç kişi etrafında gelişse de, tartıştığı çok konu var; günümüz kapitalizmi, pazarlama kültürü, evlilik kurumu, askerlik, Osmanlı mirası, aile, yazarlık, kişisel gelişimcilik… Bu romanın ve yazmaktan kaynaklı meselen neydi? Biraz buradan yola çıkalım sohbete…
