Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Friedrich Dürrenmatt’ın Dedalus Yayınları tarafından yayımlanan romanı Gözlemcileri Gözlemleyenin Gözlemi, okuyucuyu kurduğu atmosfer ve giderek uzayan yapısıyla altüst eden bir kitap.

//php print_r ($fields); ?>
Hatırlamaya çalışın: Tarihini duymak istemediğiniz o yıllarda bir resim yapmıştınız hani... Bir 'baş'yapıt. 'Baş'ta sizler vardınız, 'baş'ları eziyordunuz hani… Gerçekten baktıkça insana çok büyük suskunluk yükleyen bir 'eser'di.

//php print_r ($fields); ?>
Jane Austen’ın Northanger Manastırı adlı romanı 1818’de, yani gotik romanın yükseliş döneminin sonlarında yayımlandığından beri, bir gotik roman parodisi olarak değerlendirildi. Özellikle Ann Radcliffe’in eserlerine göndermeler yapan bu roman, 1818’de yayımlanmış olsa da, aslında tam da Radcliffe’in ve gotik romanın zirvede olduğu 1790’lı yıllarda yazılmıştı.

//php print_r ($fields); ?>
Cüneyt Ülsever, gazete yazarlığının yanı sıra farklı tür ve konularda kalem oynatan bir yazar. Kendini liberal olarak tanımlıyor.

//php print_r ($fields); ?>
Bizim edebiyatımızda “kötü” yok mu? Edebiyatımızda neyin olmadığına dair yorumları sık sık duyarız. Genelde olmayan üzerine, eksik üzerine düşünmek adettendir. Edebiyatımızın eksikleri, çocukluğu, büyümeyişi, taklit oluşu… Bunlar çoğaltılabilir. Eksiklik görme temayülü zaman zaman rahatsızlık verse de bu tezlere karşı çıkmak çok da kolay değil.

//php print_r ($fields); ?>
Yine Burroughs, yine “baştan savma bir metin” ve “konu bütünlüğü olmayan” bir kitap (!) Yazarın anlam bütünlüğünü yıkmak için uğraştığını süzemeyenlerin ve uygarlığın yarattığı kalıp edebiyata bindirmelerini kavrayamayanların “haklı” suçlamaları karşısında gülünmez de ne yapılır?

//php print_r ($fields); ?>
Peter Carey’in Gözyaşının Kimyası ve True History of The Kelly Gang (Kelly Gang’in Gerçek Hikayesi) romanlarından yola çıkarak söylenebilir ki, bir Carey romanı bitmek tükenmek bilmeyen bir hayal gücü, canlı betimlemeler ve cesur bir anlatı demektir; en azından beklenti hep böyledir...

//php print_r ($fields); ?>
Bu gezegenin daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok. Daha fazla hikaye anlatıcısına ihtiyacı var. David W. Orr’un Earth in Mind adlı kitabında geçiyor bu fikir. Bir süredir üzerine düşündüğüm bir şey bu.

//php print_r ($fields); ?>
Bizi biz yapan şeyleri sıralayacak olsak, ilk sırada ne olurdu? İçine doğduğumuz aile, ülke, ait olduğumuz şehir, yaşadığımız semt, gittiğimiz okullar, karşılaştığımız insanlar... Çevresel faktörler, yani ekseriyetle yetkimiz haricindekiler mevzubahis olduğunda liste hayli uzun ve süreçler epey karmaşık. Yolumuza çıkan her yeni şey başka bir şey katıyor ben dediğimiz kümülatif bütüne.

//php print_r ($fields); ?>
Öyle bir kent ki haritada bulunmuyor, halkının nabzı dakikada elliden az atıyor, yüz yıldır kimse birbiriyle tartışmıyor, tutanak tutulmuyor, yumruk ya da tokat atılmıyor. Bu kentte sanat da, iş de, hiç ama hiçbir şey coşku yaratmıyor. Ne sanayisi ne de ticareti var ama onlarsız da mükemmelen geçinip gidiyor. Arpa şekeri ve çırpılmış krema tüketiliyor ama ihraç edilmiyor.
