Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Bu gezegenin daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok. Daha fazla hikaye anlatıcısına ihtiyacı var. David W. Orr’un Earth in Mind adlı kitabında geçiyor bu fikir. Bir süredir üzerine düşündüğüm bir şey bu.

//php print_r ($fields); ?>
Bizim edebiyatımızda “kötü” yok mu? Edebiyatımızda neyin olmadığına dair yorumları sık sık duyarız. Genelde olmayan üzerine, eksik üzerine düşünmek adettendir. Edebiyatımızın eksikleri, çocukluğu, büyümeyişi, taklit oluşu… Bunlar çoğaltılabilir. Eksiklik görme temayülü zaman zaman rahatsızlık verse de bu tezlere karşı çıkmak çok da kolay değil.

//php print_r ($fields); ?>
Peter Carey’in Gözyaşının Kimyası ve True History of The Kelly Gang (Kelly Gang’in Gerçek Hikayesi) romanlarından yola çıkarak söylenebilir ki, bir Carey romanı bitmek tükenmek bilmeyen bir hayal gücü, canlı betimlemeler ve cesur bir anlatı demektir; en azından beklenti hep böyledir...

//php print_r ($fields); ?>
Gelecek içimizde tatlı bir uyku çekmektedir de, geçmiş nerededir? Unutuşun tunç kapısını zorlayan hatıralar, nereye gitmek istemektedir? Zamanı genişletip daraltan, bazen bir çembere bazen de tek bir noktaya benzeten nedir? Bir kişinin dilinden nasıl olur da insanlığın o uzun hikayesi dökülür? Belki de fevkalade büyük bir hikayenin içinde yaşıyoruzdur.

//php print_r ($fields); ?>
Öyle bir kent ki haritada bulunmuyor, halkının nabzı dakikada elliden az atıyor, yüz yıldır kimse birbiriyle tartışmıyor, tutanak tutulmuyor, yumruk ya da tokat atılmıyor. Bu kentte sanat da, iş de, hiç ama hiçbir şey coşku yaratmıyor. Ne sanayisi ne de ticareti var ama onlarsız da mükemmelen geçinip gidiyor. Arpa şekeri ve çırpılmış krema tüketiliyor ama ihraç edilmiyor.

//php print_r ($fields); ?>
Şiirin ekonomisi, romanın sonsuz gevezeliğe olanak tanıyan yapısal potansiyeli; bu ikisinin arasında, belki de iyisi en nadir olan öykünün kısa hacimdeki büyülü kudreti... Edebi metinler üzerinde düşünürken soyutlamanın gücünü de unutmamak gerekir, özellikle de modern edebiyatta.

//php print_r ($fields); ?>
Bundan birkaç yıl önce özel bir üniversitede “Benliğim Ne Kadar Benden?” başlıklı bir nöropsikofelsefe sempozyumu olmuştu. (Burada öncelikle başlığın cazibesine kapıldığımı itiraf etmekte bir sakınca görmüyorum.) Psikanalist Bella Habip, “Psikanaliz Kuramları İçinde Benlik Kavramının Serüveni” başlıklı bir konferans vermişti.

//php print_r ($fields); ?>
Bizi biz yapan şeyleri sıralayacak olsak, ilk sırada ne olurdu? İçine doğduğumuz aile, ülke, ait olduğumuz şehir, yaşadığımız semt, gittiğimiz okullar, karşılaştığımız insanlar... Çevresel faktörler, yani ekseriyetle yetkimiz haricindekiler mevzubahis olduğunda liste hayli uzun ve süreçler epey karmaşık. Yolumuza çıkan her yeni şey başka bir şey katıyor ben dediğimiz kümülatif bütüne.

//php print_r ($fields); ?>
Fransız göstergebilimci ve edebiyat eleştirmeni Roland Barthes hakkında yazılmış kapsamlı ve ayrıntılı ilk biyografi, Barthes’ın diğer yapıtlarının da pek çoğunu Türkçeye kazandıran Sema Rifat tarafından dilimize çevrildi. Kendisi de bir göstergebilim uzmanı ve dilbilimci olan Louis-Jean Calvet tarafından yazılan bu biyografinin en önemli tarafı pek çok tanıklığa dayanması.

//php print_r ($fields); ?>
Andres Neuman’ın Türkçeye çevrilen ilk eseri Yalnız Konuşmalar, ölüm üzerinden aşkı, cinselliği, hastalığı, aile bağlarını, gençliği ve yaşlılığı, mutluluğu ve üzüntüyü, saflığı ve suçluluğu irdeliyor.
