Dosya Arşivi

Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Aslında hepimiz göçmen olabiliriz. Kendi adıma, kısa bir yol kat etmişimdir; 100 kilometre ötedeki endüstri kentinden kalkıp metropole üniversite okumaya geldim, kalış o kalış... Yaptığımın aslında göç değil taşınma olduğunu söyleyebilirsiniz tabii ki, ama kimi zaman bırakalım 100 kilometreyi 30 kilometre bile çok şeyi değiştirebiliyor; mesela Edirne ile Svilengrad arasında yol alacaksanız.

//php print_r ($fields); ?>
Emin Gürdamur, ilk öykü kitabını, 2017’de, otuz yedi yaşında iken neşretti. İlk kitabına giden yolda uzun emekler verdiği, yazıyı bir hayat memat meselesi yaptığı anlaşılıyor. Ki, 2017’de çıkan Atları Uçurumlara Sürmek ve 2019’da çıkan Herkesten Sonra Gelen kitapları okunduğunda vasat okurun işini çokça zorlaştıracak, künhüne erilmesi zor, kavranılması müşkül metinler yazdığı görülecektir.

//php print_r ($fields); ?>
Kenar mahallelerden birinde büyüdüm, üzerinden seneler geçti; insan, insanın muallimi olmaya teşnedir, bir abimiz, biz çocuklara şöyle demişti, sigarasını somurarak: “Aşkını anlatan yavşaktır.” Çocuksun, dinliyorsun. Anlatmak istediği, kadının illa ki korunup kollanmasıydı. Erkek, çapkın sayılır, maşuk olur ama iş sevdiceğine gelince ve olur ya vuslata erilmezse, kadın "hoppa" sayılırdı.

//php print_r ($fields); ?>
Ray Bradbury, “Yakmak bir zevkti,” diyordu Fahrenheit 451’in ilk satırında. Neil Gaiman da bu distopyaya yazdığı önsözde, romanın bir uyarı niteliği taşıdığını ve bir nevi “Bu böyle sürerse…” öyküsü anlattığını belirtiyordu. Bu distopyadan etkilenmiş olacak ki, Lidia Yuknavitch de Dünyanın Sonundayız adlı post-apokaliptik bilimkurgu romanına “Yanmak sanattır,” diye başlıyor.

//php print_r ($fields); ?>
“Şairin hayatı şiire dâhildir” sözünü kullanan Cemal Süreya ise bunu poetik bir tespit olarak okuyup geçmek mümkün değil. Eserleri kadar hayatı da okuyucusunun her zaman ilgisini çekmiş, edebi kamunun konusu olmuş bir şairden söz ediyoruz.

//php print_r ($fields); ?>
Zombi nedir? Onu kapitalizm ve tüketim kültürüyle mi ilişkilendirmek doğrudur, yoksa sömürgecilik, ırkçılık, kölelik bağlamında ele alırsak mı anlam kazanır? Yerel inanışlarla, karabüyüyle, okültle, doğaüstüyle mi açıklanmalıdır, yoksa bilimin veya akılcılığın alanına da çekilebilir mi?

//php print_r ($fields); ?>
İmkânsızın Şarkısı’nı okuduğumda içim kalp ağrılarıyla dolmuştu. Murakami’yi ilk o zaman tanımıştım. Sonra bir-iki kitabını daha okudum ama ilk okunan kitaplar bazen her şeydir, benim için de öyle oldu. Romanları dışında düz yazıları da var, ama onların verdiği tat da daha az değil. Koşmasaydım Yazamazdım da bunlardan biri.

//php print_r ($fields); ?>
Kapitalizmin üretim-tüketim ilişkilerindeki mutlak hegemonyası insan zihninde habis bir ura dönüşeli çok oldu. Sürekli satın alan, sürekli tüketen dev bir fabrika artık insan. Reklamlar bu dev fabrikanın çarklarını yağlayan birer azı dişi... İnsan satın aldıklarıyla var, satın alabildiği şeyler kadar var.

//php print_r ($fields); ?>
İnsanın Anlam Arayışı, Victor E. Frankl

//php print_r ($fields); ?>
Çocukluğumun üç senesi Sivas’ın Gürün ilçesinin Çelikhan/Yazyurdu kasabasında geçti. Sekiz ile on yaşlarımdı bunlar. 1982-1985. Bunun öncesinde veya sonrasında köy, kasaba gibi yerlerde yaşamamıştım. Dolayısıyla hayatımın bu üç senesi, bana her zaman olağanüstü gelmiştir. İnanılmaz. Uzak. Yaşanmamış gibi. Ürkütücü. Masalımsı. Büyülü. Zorlu.

















