Dosya Arşivi

Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>

//php print_r ($fields); ?>
Ahmet İhsan Tokgöz (1867), estetik ve epistemolojik düzeyde yarattığı kırılmalarla Türk edebiyatını şekillendiren Servet-i Fünun dergisinin kurucusudur. Daha çok çevirmen kimliğiyle tanınan Tokgöz’ün Ülfet isimli bir tefrikası daha bulunmaktadır.

//php print_r ($fields); ?>
Edebiyat ve festival kelimeleri nedense pek çokları için uzlaşmaz bir niteliğe sahip. Edebiyatın zihinlerdeki ilk çağrışımından olsa gerek bu: inzivaya çekilip kendi içine dönmüş biri, kalabalığa karşı bir koruma kalkanı olarak kitabın açtığı dünyalara gömülmüş, hazdan ve şimdiden uzak, geçmişin bilgisinin ve geleceğin tahayyülünün peşinde...

//php print_r ($fields); ?>
Turgut Uyar’ın 1978-1984 yılları arasında Elele dergisinde yayımlanan yazıları, geçtiğimiz günlerde Yapı Kredi Yayınları etiketiyle yayımlandı. Kitapta bir araya getirilen metinler, İkinci Yeni'nin büyük şairinin o dönemde okuduklarına dair görüşlerini dolambaçsız bir şekilde paylaştığı bir okuma güncesi olarak da görülebilir.

//php print_r ($fields); ?>
Orhan Pamuk’un romanları çok konuşulur, tartışılır. Söylenenler ya Nükhet Esen’in derlediği Kara Kitap Üzerine Yazılar’da olduğu gibi bir kitaba odaklanır ya da Yıldız Ecevit’in Orhan Pamuk’u Okumak, Jale Parla’nın Orhan Pamuk’ta Yazıyla Kefaret adlı çalışmalarındaki gibi yazarın külliyatına yönelir. Oğuz Demiralp’in Orhan Bey ve Kitapları isimli çalışması ikinci gruptan.

//php print_r ($fields); ?>
Ölüm hayatın bakiyesidir. Hayatın sonunu değil hayatın bir başka veçhesini karşılar. Elde kalan ne varsa onunla gideriz ölüme. Bu açıdan ölen bir insan için kullanılan “hayatını kaybetti” lafı bomboş bir laftır. Hayat bir başka sayfada olanca tazeliğiyle devam etmektedir çünkü. Ölüme dair anlatılarda ölüm ve ölüm sonrası başlığı öne çıkar. Ya ölüm öncesi?

//php print_r ($fields); ?>
Balzac, 1831 yılında Evliliğin Fizyolojisi’nden on yıl sonra yazar Çalışanın Fizyolojisi’ni. Bu küçük kitap, yazımından yaklaşık 180 yıl sonra, ilk kez Münif Sair tarafından Türkçeye çevrildi.

//php print_r ($fields); ?>
İlk romanın ne olduğu Türkiye’de hayli tartışılmış bir konu. Bugün bile o tartışma devam ediyor. Gelen kabul, ilk “Türk romanının” Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı olduğu. Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ın tefrikası 1871, kitap halinde yayımlanışı ise 1875. Oysa, ilk “Türkçe roman” dediğimizde Vartan Paşa’nın Ermeni harfleriyle Türkçe olarak yazdığı Akabi Hikâyesi’ni (1851) görüyoruz.

//php print_r ($fields); ?>
Kargo ilk defa Mersin’den geliyor bana. Mersin’de kimsem yok üstelik. Hızlıca açıyorum paketi. Ellerimde Kuşlu Süveter. Ne güzel isim. Ben ona, o bana bakıyor. Artık az önceki halimizden eser yok. İlk kitap telaşlıdır. Hemen yerine ulaşmak ister. Anlarım. Hemen okunmak ister. Pek tabii. Aldım kabul ettim ve bu ilk telaşa katılıp vakit kaybetmeden okumaya başladım.

//php print_r ($fields); ?>
Türkçemizde çok güzel, belki birazcık da eskilerde kalmış bir terkip vardır: Evrâk-ı metrûke. Metrûk (e), “terk edilmiş” demektir. Evrak ise “yaprak, kâğıt” anlamındaki “varak” kelimesinin çoğuludur. Kısaca ve kabaca, “(ölmüş birinden) geriye kalanlar” anlamında kullanılır evrâk-ı metrûke tamlaması.
