Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Her hikaye anlatıcısı (bunu öyküler de yazan biri olarak söylüyorum) epikten uzaklaşmış olmanın bedelini gizli gizli düşünüyor olmalı. Entelektüel buhranlar, bencil sancılarla halkla ve onun yüzyıllardır dinlemeye alışık olduğu hikayelerle arasına mesafeler koymuş olmanın hesabını kime verecek hikayeci? Sahi bu metinler sizce de biraz fazla metin değil mi?

//php print_r ($fields); ?>
Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği (FABİSAD) 2012 yılında kurulduğunda Türkiye'de bir ilki gerçekleştirmişti. Sadece edebiyatta değil, çizim ve sinema alanında da hayal gücünün sınırlarını genişletmeyi hedef alan eserlerin üretilmesinde hatırı sayılır bir adım atmıştı.

//php print_r ($fields); ?>
Geçmişi yoklamak yürek ister. Geçmiş, yıllar önce terk ettiğin ve bir daha geri dönmediğin veya dönemediğin ülken, zamanla koptuğun arkadaşların, yitirdiğin gençliğin ve vazgeçtiğin hayallerin ise onu aklından şöyle bir geçirmek bile yeterince can acıtıcıdır. Zordur geçmişi anlatmak. Hele de kendi geçmişinse bu. O çok kişisel olanın yapış yapış hüznüne yuvarlanıverir insan bir bakarsın.

//php print_r ($fields); ?>
Şimdi bu yazıya “Barthes’ı Sevmek İçin Bilmem Kaç Neden” minvalinde bir başlık atsaydım, hem Grillet hem de Barthes, öte taraftan sunturlu küfürler savururdu eminim. Hem böyle bir hareket, eleştiri ve kuramın baba isimlerinden Barthes’ın; yazar, yönetmen, “Yeni Roman” akımın kurucusu ve en önde gelen temsilcisi Grillet’nin ağırlılığıyla ters düşerdi.

//php print_r ($fields); ?>
Uzanmış koca burun açık denize doğru,
Lacivert ve gri gecenin değerinde.
Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi,
Deniz Feneri parlar,
Talihe aldırmadan kayalar üzerinde.
(...)
"Deniz Feneri", Fazıl Hüsnü Dağlarca

//php print_r ($fields); ?>
Babamı tanıdığımda 30 yaşındaydım. Çünkü ölmüştü. Yahut otuzlarımdaydım, o da hayattaydı. Fikir yürütmek üzerine araştırmalar yapıyordum. Türkçenin güzel söz öbeklerinden biriydi "fikir yürütmek": Emekleyen bir fikri ellerinden tutup ayağa kaldırıyor ve sanki ilk adımlarını atmaya başlayan bir bebekmiş gibi kendi başına ilerlemesi için çabalıyordum. Ancak, iş bu kadarla kalmıyordu.

//php print_r ($fields); ?>
Siz hiç diaspora Ermenisi gördünüz mü? Adını duyduğumuzda pek çoğumuzun zihninde bir düşman imgesi şekilleniyor. Batı devletlerinde kapılanmış, sabah ve akşam hiç durmadan Türkiye’nin kötülüğünü isteyen ve bütün mesaisini ülkemize iftiralar atmak için harcayan bir çıbanbaşı.

//php print_r ($fields); ?>
Nazım Hikmet’in oyunu İvan İvanoviç Var Mıydı, Yok Muydu’nun bir sahnesinde, İvan İvanoviç karakteri Nazım’a, yani yazara seslenir: “Ey Nazım, Sovyetlerin misafirperverliğini kötüye kullanma.”

//php print_r ($fields); ?>
Tanzimat’la birlikte edebiyat dünyamıza giren roman ve hikâye, geçen zaman içerisinde edebiyatın merkezi haline gelmiş, yazarlar bu iki yeni türün örneklerini ardı ardına vererek oluşmaya başlayan modern Türk edebiyatının temelini inşa etmişlerdir. Özelikle romanlar, edebî dönemlerin ayrılmasında etkin rol oynamıştır.

//php print_r ($fields); ?>
Andrey Platonov, pek çok yazarın başına geldiği gibi zamanının iktidarıyla ayrı düşen, takibe alınan ve baskı gören bir edebiyatçı. Sovyetler Birliği'ndeki komünist yönetimi eleştirdiği için romanları 1990'lara kadar KGB'nin “edebiyat arşivi”nde saklanmış.
