Eleştiri Arşivi

Eleştiri
Sanırım bu yılın ilk aylarıydı; Selçuk Demirel bir röportajında son aylarını satırların altını çize çize, notlar ala ala Kara Kitap’ı okuyarak geçirdiğini, desenler çizip alıntılar seçtiğini belirtiyor, Orhan Pamuk’la işbirliğinin müjdesini veriyordu.

Kriz ve çöküş anlarında insanların nasıl tepkiler vereceği, gayet normal olduğunu varsaydığımız davranışlarının ne yönde değişeceği ya da biz de o durumun içindeysek bunları kestirip kestiremeyeceğimiz büyük oranda belirsizdir.

En çok hangisi Jack Kerouac: Bir Beat prensi mi? Cinselliği, alkolle ilişkisi, “kötü” davranışları ile düşmüş bir melek mi? Aziz mi, manik depresif mi? Bir odada yapayalnız yazan bir adam mı sadece? Lowell Halk Kütüphanesi’nden kucak dolusu kitapla evine dönen çocuk mu hâlâ? Hiçbir zaman ulaşamayacağı evi nerede Kerouac’ın?

İsmine ve öykülerine çeşitli edebiyat dergilerinden aşina olduğumuz Dilek Türker’in ilk kitabı Avucumda Çimen İzi, otobiyografik öğeler taşıdığı izlenimi bıraksa da yazarın, kurguyla yaşanmışlık dengesini gözettiği on altı öyküden oluşuyor. Türker’in öykülerindeki ikinci dengeli durum, baktığı geriye takılıp kalmaması.

Sevilsin ya da sevilmesin, “kendini okutan kurgu” diye bir şey var. Kimilerince bu yeterince edebi bulunmuyor olsa da çoğu okur böylesi sürükleyici kitaplara oldukça fazla ilgi gösteriyor. Bu Bizim Hikayemiz de, okurun ilgisini hak eden kitaplardan...

Robert Charles Wilson, Dönüş’ün daha ilk sayfasında bizi bilimkurgunun belli bir damarına doğru çekiyor.

Herkesin bildiği bir kabusu anlatmanın birden çok yolu var; Holocaust üzerine yazılmış yüzlerce kitap, çekilmiş onlarca film ve belgesel de bunun kanıtı.

Nahit Sırrı Örik’in ölümünün üzerinden 57 yıl geçmiş olmasına rağmen, kitaplarıyla son çeyrek yüzyılda tanışabildik. Çoğu kişi, hayattayken yayımlanan ilk romanı Kıskanmak’la tanıdı kendisini ve maalesef bunun ötesine de pek gidemedi. Çoğu yazarımız gibi değeri sonradan anlaşılabildi.

İlk okuduğum ve aklıma kazınan kitap Behrengi’nin Küçük Kara Balık’ı idi. Sonraları büyüdüğüm şehirden tamamıyla yabancı bir şehre geldiğimde o kitabı ilk okuduğum güne geri döndüğümü sanmıştım. Küçük turuncu bir balık... Sonraları hayatıma Ursula Le Guin girdi.

Polisiye anlatılar, malumunuz, sadece bir cinayet vakası değildir, gazete haberlerinden ve adli raporlardan fazlasına ihtiyaç duyar; bir hikaye değeri taşımalıdır. Gerçekçi olmalı, o vehmi okura hissettirebilmeli ve sonuçları itibarıyla bize inandırıcı gelmelidir.
