Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Yirmi yıldır babasını arayan ve sonunda hiç ummadığı bir yerde, hiç ummadığı bir şekilde bulan bakkal Cemal’in hikayesiyle başlıyor İnceldiği Yerden... İlk anda o ünlü deyimin bir parçasıymış gibi duran ismin aslında anakaraya incecik bir toprak parçasıyla bağlanan, ada olmasına ramak kalmış bir yarımadayı işaret ettiğini anlıyoruz.

//php print_r ($fields); ?>
Durmadan doldurduğumuz, kimi kapaktan kapağa minik harflerle kapkara, kimi yarım bırakılmış onca dağınık defter sayfalarında, hepimiz biraz Oğuz Atay olmak isteriz.

//php print_r ($fields); ?>
2016’yla birlikte, Sevgi Soysal’ın bu dünyadan ayrılışının kırkıncı yılına giriyoruz. Bu kırk yıl içinde Sevgi Soysal’ın yazdıkları okunmaya devam ederken, son yıllarda yazarın külliyatı üzerine kapsamlı eleştirel incelemelerin de yayımlanmaya başlaması umut verici. İsyânkar Neşe, bu çalışmalardan en yenisi.

//php print_r ($fields); ?>
Oğuzhan Yeşiltuna, biçimsel denemeleri ile edebi mekanın (kağıdın) sosyo-psikolojisi için yeni anlamlar arıyor. Sıradan bir noktalama ve biçemle, yeni bir söz söylemek elbette mümkün değil. Oğuzhan Yeşiltuna bunu çoktan biliyor belli ki. Kendi kurallarıyla, sınırlarıyla, sınır dışılıkları ve oyunlarıyla yazıyor.

//php print_r ($fields); ?>
19. yüzyılda Avrupa ve Amerika'da yaygın bir gelenekti, post mortem fotoğraflar çekmek. Ölen kişi özene bezene giydirilir, süslenir, bazen aile yakınları da yanında poz verir, ölen kişinin son kareleri böylece çekilirdi. Amaç onlardan son bir hatıra bırakmak, belki de deklanşörün patladığı o son anda, onları ölümsüz kılmaktı.

//php print_r ($fields); ?>
“‘Bir konuyu açmak onu yok etmektir, Efendim’ – efendim sözcüğünü ‘efenim’ diye telaffuz ediyorum – Bu da beni akşam yemeği boyunca güldürmeye yetiyor.” (s. 35) Elimin altındaki Big Sur’un öyle büyük bir etki alanı var ki, bir konu gibi onu açarken yok olmasını istemiyorum.

//php print_r ($fields); ?>
Bir sabah uyandığınızda kıyametle karşılaşabilirsiniz; bu curcuna dinsel kaynaklı da olabilir, tamamen astrolojik yahut çevreci nedenlerle de. Şaşırmamak gerek: İnsanın bulunduğu her yerde, her zamanda kıyamet bir lanetten çok neticedir. Düşüncenin kıyametle akrabalığı etin sinirle dostluğu kadardır çünkü. Şiddet yaratıldığı, akla uygun hale getirildiği derecede katlanılırdır.

//php print_r ($fields); ?>
Hikmet Hükümenoğlu’nun son romanı Körburun büyük bir roman. Bunu söylerken, kelimenin işaret ettiği iki anlamı da kastediyorum: İlk olarak, yaklaşık 600 sayfaya yayılan bu cüsseli roman, elinize aldığınızda size uzun soluklu bir okuma vaat ediyor.

//php print_r ($fields); ?>
Mizahın ve yalakalık yapmayan, yani gerçek karikatürün, itinayla tu kaka edilmeye başlandığı bugünlerde, elimizden ağız dolusu eleştiri ve güldürüyü almaya yeltenenler var. Haybeye uğraştıklarını söylemek gerekiyor mu, bilinmez. Onlar tüm ucubeliğiyle ortalıkta fink atadursun, mizahı cesaretle savunanlar da yoluna devam ediyor. Bunlardan biri de hiç kuşkusuz Birol Bayram.

//php print_r ($fields); ?>
12 Eylül hapishanelerinden tünel kazarak kaçmak! Dönemi kıyısından köşesinden de olsa bir nebze bilenler için düşünülmesi, hayal edilmesi bile olanaksız, “hadi canım sen de!” denilecek, gülünüp geçilecek bir proje. Çok sıkı güvenlik önlemleri, günün her saatine yayılan, işkencehaneyi ayrı bir yer olmaktan çıkarıp hapishanelerin tümüne, koğuşlara yayan akıl almaz bir baskı sistemi...
