Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar



“Olanlar hep birbiriyle ilişkilidir ve aynıdır”

Hikmet Hükümenoğlu’nun son romanı Körburun büyük bir roman. Bunu söylerken, kelimenin işaret ettiği iki anlamı da kastediyorum: İlk olarak, yaklaşık 600 sayfaya yayılan bu cüsseli roman, elinize aldığınızda size uzun soluklu bir okuma vaat ediyor.



Bir Yeryüzü Eşiği: Şahdamar-Körfez-Sesler

Sarsıcı ve ters yüz edici bir modernleşme tezgâhından geçen toplumlarda, gelenek en çok tartışılan kelimelerden biridir. Kimi, geleneği günü geçmiş, köhnemiş bir olgu diyerek elinin tersiyle iter; kimi de geleneği bir anakronizm tuzağına düşerek biçimsel bir oyuna dönüştürür. Bu köklerini unutan tarihsizlikten, bu biçimsel ve hamasî şiir akrobasilerinden geriye ne kalabilirse artık.



İnsan makineden nerede ayrılır?

Peter Carey’i, Oscar ve Lucinda ile Kelly Gang’ın Gerçek Hikâyesi gibi kitaplarıyla tanıyoruz. J.M. Coetzee ve Hilary Mantel ile birlikte Man Brooker ödülünü iki defa kazanmayı başarmış üç yazardan biri olan olan Avustralyalı edebiyatçının on ikinci kitabı Gözyaşının Kimyası, Ayrıntı Yayınlarınca geçtiğimiz günlerde ülkemiz okuyucusunun beğenisine sunuldu.



George Eliot'a Göre Kadın Olmak

Middlemarch klasik bir roman, bir başyapıt. 1871 yılında yayımlanmış. Rahatlıkla Anna Karenina’nın, Madam Bovary’nin, Kızıl ile Kara’nın yanına konulabilir.

 



Adını unutmadığımız tek şey mutsuzluk…

Yerin üstünde, güneşin her sabah inatla doğduğu ve ortalığı ışığa boğarak gecenin hayaletlerini gün boyunca saklandıkları yerlere kovaladığı topraklarda, yüzeyde yani, hayat diye ikna olduğumuz bir gerçeklik var. “Normal” kabul edilmiş, insani ve bir o kadar dünyevi faaliyetlerimizi yürüttüğümüz bu realite, kendimizi ömrümüz yettiğince oyaladığımız geçici, gündelik bir şey.



Ya şeytan çıkmazsa

“Neye inanacağız?” Bu soru, gündelik hayatımız bağlamında rahatlıkla genelleme yapabileceğimiz, ama sıra edebiyata geldiğinde belli başlı türlerde ağırlıkla işlendiğini gördüğümüz bir meseleyi, “bilinmeyen”i yansıtıyor bize. Kaçınılmaz olarak fantastik edebiyatın, özellikle de korku edebiyatının temel unsurlarından birini oluşturuyor bu şüphe dolu “bilinmeyen” kümesi.



Rappaccini’nin kızı Havva ise…

Nathaniel Hawthorne’un 1844 yılında yayımlanan Rappaccini’nin Kızı isimli uzun öyküsü (novella mı demeli?) üzerine yapılan yorumlarda okur ikiye ayrılıyormuş. Bir kısmı bu hikayenin kadın-erkek ilişkileri hakkında olduğunu söylerken, diğer kısmı Hıristiyanlık alegorisi olduğunu söylüyormuş. Bana öyle geliyor ki, ikisi de... 19.



Berger'ı okursan bitmez

Bir zamanlar Roll dergisi vardı. Çıktığından kısa bir süre sonra anladık ki meğer hayatımızda koca bir müzik dergisi boşluğu varmış. Kapandığında ise artık bu boşluğu daha iyi tanıyorduk ve dedik ki: “Yine mi sen?”

 



İnce işleri görev bilen bir yazar

Eğer dünyaya gelişimizin bir amacı bulunsaydı, bence bu mutlaka kendimizi tanımak olurdu; yüreğimizde uyanan her duyguyu şefkatle kabullenmek ve belki de en önemlisi, yüreğimizin gerçek kapasitesini gerçekleştirerek neşeyle kanatlanabileceği bir hayat yaşamak...



Dişi bir zaman birimi olarak bahar

Tek kollu bir resim öğretmeni sürekli aynı kadının portresini yapıyor. Kadın, koynuna yolladığı genç kızın bedeni üzerinden, uzaktan birleşiyor tek kollu resim öğretmeniyle. Kadının ölü nişanlısı, başka erkeklerin hayatında yaşamaya devam ediyor. Bir genç kız, öğretmenleri hakkında yalan aşk mektupları yazıyor ve onları kayalıklara saklıyor. Erkeklerle kızların arasına bisikletler giriyor.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.