Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Hayatın içinde çocukluğun tali yolları gizlenmiştir. Bazen bir şey olur. Sen sokakta yürürken mesela, civardaki bir mutfaktan dışarıya kızarmış biber kokusu sızar, gelir burnuna değer ve sen bir anda dört yaşına ışınlanırsın. Annen tavanın başında, yağda cızırdayan biberleri çevirirken gizli gizli ağlıyor.

//php print_r ($fields); ?>
Oysa, analardan doğmadan önce, ilk olanımızı kimin, nasıl var ettiği konusunda bile anlaşamadık. Var idik bir şekilde, türlü farklı şekilde. Çoktuk. Aynı değildik. Geldiğimiz yerler, anamızdan öğrendiklerimiz, dilimiz, dinimiz, derimiz, rengimiz, cinsiyetimiz, hayat kurallarımız farklı. Kurduğumuz hayatlar benzemez.

//php print_r ($fields); ?>
Tüm dünyada İnci Gibi Dişler adlı ilk romanıyla ünlenen, çağımızın önde gelen edebiyatçılarından Zadie Smith, geçen günlerde ABD v

//php print_r ($fields); ?>
Psikanaliz, divanın dışında kalan zamanını edebiyatın içinde, sayfaların arasında, yazarların kalemlerinin ucunda geçirmeyi hep çok sevdi. Hatta edebiyat, o kadar çok psikanalizin içinde oldu ki, psikanalizin çalışma nesnesi olan bilinçdışı kavramının antik tragedyalarla, Shakespeare’in Dostoyevski’nin kahramanlarıyla desteklendiğini biliyoruz.

//php print_r ($fields); ?>
Yeni Cüret Çağı’nın şairi Fırat Demir’i BirGün, Milliyet Sanat, bianet, Kaos GL, Bir+Bir, kitap-lık, Yasakmeyve, Kontra gibi mecralardaki yazı ve şiirleriyle de tanıyoruz. Şair şu sıralar Agos gazetesinde yakın geçmişin iz bırakan portrelerini duyarlığı ve dolaysızlığı yüksek bir detaycı bakış açısıyla ele alıyor. Ayrıca yakın zamanda gerçekleşen 13.

//php print_r ($fields); ?>
Bir zamanlar yazarların, karakterlerinin yaşamlarını başından sonuna kurgulamakta daha rahat oldukları söylenebilir; diğer bir deyişle, önceden fazla örneği olmadığı için, daha rahat uydurabiliyorlardı! Zamanla çok fazla kitap birikti ve tekrara düşmek istemeyen yazarlar, birtakım oyunlarla daha sanatsal ve şatafatlı metinler ortaya çıkartmak istediler.

//php print_r ($fields); ?>
Yazarın okuru ne kadar zorlamaya hakkı vardır? Peki, öfkesini okura ne kadar yansıtmalıdır? Kime öfkelidir yazar? Hayata mı, edebiyat çevresine mi, okuyana ya da okumayana mı? Barlas Özarıkça'nın bilinç akışı tekniğiyle yazdığı yeni romanı Kaçkınlar Kahvehanesi, benim bilincimi bu sorularla doldurdu.

//php print_r ($fields); ?>
Dünyayı kucaklayacak kadar sevgisi olup bu sevgiyi nereye koyacağını bilemeyenlere selam olsun! Gülümsemesi yüzünde hep buruk kalacaklara, fotoğraflara nasıl poz vereceğini bilemeyenlere, uzun hesaplaşmalardan sonra çocukluğuyla barışanlara, gidenlerin arkasından kalmak zorunda olanlara da!

//php print_r ($fields); ?>
Ted Chiang, çağdaş spekülatif kurgu alanında Neil Gaiman ve China Miéville’den sonra adından sıkça söz ettiren yazarların başında geliyor. Onun alametifarikası ise öykücü olması. Chiang, çağdaşları gibi kalın romanlara imza atmak yerine kimi zaman kısa öyküler, kimi zaman kısa roman da denebilecek uzun öyküler kaleme alarak, özellikle bilimkurgu türünde kendine ait bir konum edinmiş durumda.

//php print_r ($fields); ?>
Sevgisini göstermeyi zayıflık olarak kabul eden biri için, insana en yakın bütün o canlılar arasından kendisine örnek alabileceği yegane tür kedilerdir şüphesiz. Her kedinin mizacı farklı olsa da, her canlı gibi çevresel faktörlerden ve etrafını saran diğer canlılardan etkilense de, genele baktığımızda görürüz ki, kedinin guruldanması, sevgisinin değil hoşnutluğunun ifadesidir.
