Yazarlar biraz enteresandır, bilirsiniz. Kendileri kadar giyim kuşamları, alışkanları, huyları veya aksesuarları da öyle. Mesela Marcel Proust... Kadife eldivenlerine öylesini büyük bir tutkuyla bağlıydı ki, yatağa bile onlarla giderdi!
Daha niceleri: Bastonlardan tuhaf şapkalara, yaka çiçeklerinden göz bantları ya da silahlara kadar pek çok obje, karakterlerinin sıra dışı dünyalarına hayran kaldığımız yazarların, kendi iç dünyalarının da bir o kadar sıra dışı olduğunu kanıtlıyor. İşte bunlardan birkaçı:
1. Vladimir Nabokov'un kelebek ağı
“Edebiyat ve kelebekler, insanlığın en tatlı tutkularıdır” diyen yazar Nabokov, bilindiği üzere tutkulu bir lepidopterist; yani kelebek uzmanıydı. Bu yüzden, Nabokov'u elinde kelebek ağıyla görmek işten bile değildi. En büyük tutkusu, kelebek ve güveleri yakalayıp koleksiyonuna katmak olan yazarın, kelebeklerin evrimi hakkında ortaya attığı fikirler ilk dönemlerde bilim insanlarınca alaya alınmıştı; ancak zamanla doğruluğu kabul edilmeye başlandı.
2. James Joyce'un göz bandı
James Joyce'un sol gözünde katarakt, glakomve iris iltihabı gibi pek çok görme bozukluğu vardı. Bu yüzden yaklaşık 20 kez göz operasyonu geçiren Joyce, ömrünün son yıllarında görme yetisini tamamen kaybetmemek için sol gözünü siyah bir bantla kapatmayı tercih etmişti. Hatta Joyce'un aynı nedenden dolayı sürekli koyu ve kasvetli renkler giydiği de söylenir.
3. William Faulkner'ın piposu
Faulkner, gün boyu elinden bırakmadığı piposuna çok düşkündü ve söylenenlere göre, ailesinden “pipo temizleyicisi” dışında hiçbir Noel hediyesi kabul etmiyordu. Noel döneminde, aile fertleri farklı stillerde ve renklerde temizleyicileri Noel ağacının dallarına asıyordu. Eğer farklı bir hediye gelirse, Faulkner bu gelen hediyeyi paketini bile açmadan ofisine bırakıyor ve bir daha yüzüne bile bakmıyordu. Belki de pipolarının bu hediyeleri kıskandığını düşünüyordu, kimbilir...
4. William S. Burroughs'un silah(lar)ı
Tabii ki Burroughs ateşli silah merakı olan tek yazar değildi. Ancak, yazarın çok fazla fotoğrafında bir ateşli silahın kendisine eşlik ettiğini görmek mümkün. “Silahları sadece polis ve ordunun kullanmaya izinli olduğu bir toplumda yaşamayı hiç mi hiç istemezdim” sözü de kendisine ait!
5. Oscar Wilde'ın yaka çiçeği
Oscar Wilde'ın yaka çiçeğini sevdiğini bilmeyen yoktur. Özellikle de yeşil karanfilleri... Yakasına taktığı farklı renkte karanfiller, 20. yüzyılda eşcinselliğin sembolüydü. Hatta Oscar Wilde'ın yaka çiçeğinin “sanatla doğayı birleştiren tek şey” olduğunu söylediği de biliniyor.
6. Edith Wharton'un köpek yavruları
Edith Wharton, hayatı boyunca (özellikle Pekinli köpeklerden) oyuncak köpek koleksiyonu yaptı. Onları kucağına ya da omzuna alıp fotoğraf çektirmek de en büyük meraklarından biriydi. Wharton'un biyografisini yazan Hermoine Lee, “Evcil köpekleri hayatının bir parçasıydı. Onlara esrarengiz bir biçimde yakın davranırdı, öldüklerinde çok kederlenirdi. Ölümüne yakın sık sık köpekleriyle olan iletişiminden ve kısmen onlarla aralarındaki mistik ilişkiden bahsetti.”
7. George Sand'in binici kıyafeti
George Sand, toplum içinde erkek kıyafetleri giymeye başladığında büyük bir tartışma ortamı yaratmıştı. Sand'e göre, bu yalnızca konfor için alınmış bir karar değildi; bu yeni kıyafet seçimiyle, bireyselliğini ve özgürlüğünü de koruyordu. Otobiyografisinde, dönemin kadın kıyafetleri içinde zayıf ve kırılgan hissettiğini söyleyen yazar, bu kıyafetleri dar, rahatsız ve kısıtlayıcı diye niteliyordu.
8. Marianne Moore'un üç köşeli şapkası
Moore'un kafasından çıkarmadığı tuhaf şapkası hakkında pek çok teori ortaya atılmıştı:
Yapmacık bir moda, garip bir George Washington hayranlığı, cumhuriyetçi gelenekçiliği, zorbalığa karşı uyanıklık, çoğulculuk ve kendini tutma... Ama galiba en iyisini kendi söylemiştir: “Bu şekli seviyorum -kafadaki kusurları gizliyor.”
9. David Foster Wallace’ in bandanası
David Foster Wallace karşımıza pek çok farklı renkte bandanayla çıktı. Yazar, bandana takmaya başlamasını şöyle anlatıyor: “Bandana takmaya Tucson'da başladım; hava neredeyse yüz dereceydi. O kadar terliyordum ki, terim kağıda damlıyordu. Bandana takmaya başladığımda büyük yardımı oldu. Çünkü daktiloya terim damlıyordu. Bandanayla bunu aştığımı keşfettim. Daha sonra başın üstünde büyük çakralar olduğunu söyleyen bir kadınla çıkmaya başladım. Zaten birçok kültürde kafayı korumanın daha iyi olduğu söylenir. İnsanlar bunu bir gösteriş aracı sanıyorlar oysa, bu benim için adeta bir güvenlik örtüsü. Güçsüzlüklerimin üstünü örttüğüm bir nesne; bir nevi zaaf.
10. Tom Wolfe'un bembeyaz takım elbisesi
Günümüzde yelek, çoğu insan tarafından sadece kronolojik bir hata olarak görülüyor. Tom Wolfe'un giymek için her durumda gıcır gıcır, beyaz yelekli takım elbiseleri seçmesi de işte bu yüzden biraz şaşırtıcıydı. Kendisine bu konu sorulduğunda, bir Dünyalıdan ziyade bir Marslı gibi görünmenin çok daha kolay ve etkili bir yöntem olduğunu söylemesi de öyle...
Kaynak: Flavorwire.com
Yeni yorum gönder