Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Ütopyadan Distopyaya Tehlikeli Bir Savruluş




Toplam oy: 157
Annelerinin Gözyaşlarında Boğulacaklar, İslam değerlerine hakaret eden karikatürist Göran Loberg’in söyleşisinde gerçekleşen terörist bir eylemin İsveç’i distopyaya sürükleyişini konu ediniyor. Yazar, İsveçlilerin onu ne kadar İsveçli gördüğünü merak ederken diğer yandan son yıllarda yükselen azınlık karşıtlığının sürekli pompalanan korku ile nasıl büyütüldüğünü sorguluyor romanında.

Herkesin makul fiyata, iyi standartlarda bir eve sahip olmasını hedefleyen İsveç Sosyal Demokrat Partisi, Milyon Programı adını verdiği bir projeyle 1965’ten 1974’e kadar bir milyon konut inşa eder. Okulları, geniş yeşil alanları, spor kompleksleri, hastaneleri ve sanat galerileri ile Milyon Programı sayesinde -bugün sözüm ona “yüksek medeniyetin” başat örneği olan- geleceğin İsveç’i de inşa edilecektir. Program dönemin İsveç’i için erişilmesi mümkün bir ütopyanın müjdecisidir. Ancak tüm iyi sistemler gibi Milyon Programı’nın kurduğu sevimli mahalleler de varolmak için sürekli bir emeğe ihtiyaç duyarlar. Nihayetinde bugün bu mahallelerden bazıları bir tür unutulmuşlukla boğuşurken kimileri de suç ve uyuşturucu ile anılan gettolara dönüşmüş durumda. Uganda asıllı Müslüman bir baba ile İsveçli bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Johannes Anyuru da bu mahallelerden birinde büyümüş ve kendini İsveçli olarak tanımlamakta güçlük çeken Müslüman bir yazar. Geçtiğimiz ay Profil Kitap tarafından Aslı Perker çevirisi ile dilimize kazandırılan Annelerinin Gözyaşlarında Boğulacaklar ise bir bakıma bu aidiyetsizliğin üzerine inşa edilmiş bir roman.


Guantanamo’yu aratmayan Tavşanlı Bahçe
Yayımlandığı yıl ülkesinin en prestijli ödülleri arasında yer alan August Prize’a layık görülen Annelerinin Gözyaşlarında Boğulacaklar, İslam değerlerine hakaret eden karikatürist Göran Loberg’in söyleşisinde gerçekleşen terörist bir eylemin İsveç’i tıpkı Milyon Programı’nın mahalleleri gibi bir ütopyadan distopyaya sürükleyişini konu ediniyor. Anyuru’nun kişisel geçmişinden güçlü izler taşıyan eserde, çok geçmeden eylemin faillerinden biri olan protagonistin aslında aşırı milliyetçilik ve islamofobinin şekillendirdiği karanlık bir gelecekten gelerek, her şeyi başlatan o anı değiştirmeye çalıştığını öğreniyoruz. Milyon Programı’nın sevimli mahallelerinin, “İsveç düşmanları” olarak anılan Müslümanlar ve diğer azınlıkların hapsedildiği ve işkenceye maruz kaldıkları Tavşanlı Bahçe’ye dönüştüğü geleceğin İsveç’i Ebu Gureyb ya da Guantanomo’yu aratmayan bir yerdir.
“Kendine dair anlayışının postkolonyal, kapitalist bir şiddet ortamında, sahip olduğunuz bedenin hayatınızın koşullarını belirlediği bir yerlerde” şekillendiğini söyleyen Johannes Anyuru, Annelerinin Gözyaşlarında Boğulacaklar’da esasen Avrupalı olmayan bir Avrupalının güvensizliği, kimliksizliği ve deneyimine odaklanmış. Günümüzün sert politik gerçeklerine geniş bir perspektiften bakan yazar, korkunun denklemin her iki tarafını nasıl etkilediğini spekülatif kurgunun imkanları ile dile getirmeyi başarıyor kuşkusuz. Bir yandan hiçbir zaman içine doğduğu kültüre ait olamayacağını hisseden bir göçmen olarak, İsveçlilerin onu ne kadar İsveçli gördüğünü merak ederken diğer yandan son yıllarda yükselen azınlık karşıtlığının sürekli pompalanan korku ile nasıl büyütüldüğünü sorguluyor romanında. Nihayetinde bir birey olarak deneyiminiz nasıl göründüğünüze – bir başka deyişle ne kadar esmer olduğunuza- dayanırken temelde Anyuru, milliyetçiliğin ya da bir millete dahil olmanın hangi saiklere dayandığını bulmaya çalışıyor. Bu haliyle Annelerinin Gözyaşlarında Boğulacaklar, korkuyla terbiye edilmiş insanların artık başka türlü hissetmek için neler yapabileceklerinin, umut ve imkânları elinden alınmış insanların bitimsiz bir sürgün ya da tutsaklıktan sonra neye dönüşeceğinin cevabını okuruyla birlikte arayan güçlü bir roman olarak öne çıkıyor.


Kısa kısa

Bir dizi, dizi üzerine

Dungeons & Dragons için zarlar yeniden atılıyor
Büyülü diyarlarda girişilen maceralara tutkun olanlar için Dungeons & Dragons (D&D) her zaman ayrı bir yere sahip olacak. Çünkü onlar için hiçbir film, roman ya da öykü kaderini yirmilik bir zarın yuvarlanışında arayan karakterlerin epik hikâyeleri kadar heyecan verici ve keyifli değildir. Öyle ki 2000 yılında izleyici karşısına çıkan D&D uyarlaması sinema filmi ve takip eden TV filmleri hemen hiç kimseyi memnun edememişti. Her şeye rağmen geçtiğimiz 2015’te D&D için yeni bir film yapılması ihtimali, iyi bir uyarlamadan umudunu kesmeyenleri heyecanlandırmaya yetse de aradan geçen yıllar boyunca Chris Pine’nın başrolü üstleneceği duyumlarının ötesinde kayda değer bir ilerlemeden bahsetmek mümkün değil. Sinema uyarlaması duyurulduğu gibi 2022’de seyircisi ile buluşur mu bilinmez ama Hasbro cephesinden bu kez de bir dizi uyarlaması haberi geldi. Şimdilik resmi açıklama ya da tarih bilgisi olmasa da serinin John Wick’ten tanıdığımız Derek Kolstad tarafından yazılacağı konuşuluyor. D&D’nin olası yeni uyarlamalarının meraklılarını memnun edip etmeyeceğini ise bekleyip göreceğiz.

Serenity ile yeni maceralara

Yalnızca bir sezon yayınlanmış olmasına rağmen kültleşen Firefly bir kez daha izleyici karşısına çıkıyor. Gelecekte insanlığın yeni bir yıldız sistemine yerleşmesiyle Firefly sınıfı bir gemi olan Serenity ve mürettebatının maceralarını anlatan dizi 2002 yılında yayınlanan 14 bölümün ardından iptal edilmişti. Dijital yayıncılık alanına son sürat giriş yapan Disney+’ın Fox ile birlikte Firefly’ı da satın almasının, dizinin sevenleri için yeni umutlara kapı aralaması kaçınılmazdı. Aralık ayında gerçekleşen Investor Day etkinliğinden sonra serinin yeni bir ekip ile tekrar televizyon ekranlarına taşınacağı yönünde haberler çıksa da dizinin yaratıcısı Joss Whedon’un yapımda yer alması pek mümkün görünmüyor.

1984’e hoş geldiniz
Distopyaların en bilinin örneklerinden olan 1984 dizi oluyor. Aslına bakılırsa 2021 yılı itibariyle George Orwell’in telif haklarının serbest kalmasıyla yazarın eserlerinde ciddi bir hareketlenme olması bekleniyordu. Zaten daha Ocak ayının ilk günlerinde deyim yerindeyse yer gök kimisi iyi kimisi kötü pek çok Orwell çevirisiyle doldu. Geçtiğimiz günlerde dijital platformlara yapımlar hazırlayan Wiip’ten gelen haberlere göre romanın Duncan Macmillian ve Robert Icke tarafından hazırlanan tiyatro uyarlamasını baz alan 5 bölümlük bir mini dizi için çalışmalara başlandı. Şimdilik hangi platformda yayınlanacağı açıklanamayan dizinin Orwell kitaplarında -kalitenin düşmesinin kaçınılmaz olduğu- bir enflasyon yaşayacağımız günlerde pek çok okuru memnun edeceği kesin.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.