Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Roman sevme kılavuzu




Toplam oy: 1363
Selim İleri, edebiyatımızdaki söz konusu boşlukları dolduran bir bağ-yazar. Hem romanlarıyla hem de bir eleştirmen, bir edebi denemeci olarak kaleme aldıklarıyla, geçmişten günümüze ve edebiyatımızın geleceğine dili, edebi yaşamı, hikaye etme arzusunu sırtlanıp taşıyor.

Madem Selim İleri Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu yazmış, hem de dile kolay tam iki yüzden fazla roman var bu kılavuzun içinde, o zaman ben de içlerinden en sevdiklerimle başlayabilirim… Örneğin Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah’ıyla. Romanın kahramanı Ahmet Cemil ile edebiyat yolunun başındaki Halit Ziya’nın nasıl da birbirine benzediği düşüncesini İleri’den el alarak derinleştirebilir, kültüre önem vermeyen bir toplumda, genç bir edebiyatçının umarsız mücadelesine dalabilirim. Ya da Melih Cevdet Anday’ın Aylaklar’ını karıştırır, onun müthiş şairliğinin yanı sıra müthiş bir romancı olarak keşfedilmeyi beklendiğini bir kez daha söyleyebilirim kendi kendime… Buradan çok sevdiğim Suat Derviş’in gotik novellası Kara Kitap’a geçer, Derviş’in siyasi düşünceleri nedeniyle edebiyat sahnemizden silinmek istendiğine bir kere daha öfkelenebilirim pekala. Yazarın bu ilk romanının Alman edebiyatından alındığının öne sürüldüğünü, Derviş’e Mehmet Rauf’un sahip çıktığını hiç bilmiyordum sözgelimi, Attilâ İlhan’ın O Karanlıkta Biz adlı kitabında Suat Derviş’i roman kişisi olarak yazdığını da... Bilmediğim ne çok şey var. Çalıkuşu’nun aslında “İstanbul Kızı” adlı bir oyun olarak yazıldığını ve Darülbedayi’nin repertuvara almadığı bu oyunun kaybedildiğini; Refik Halid Karay’ın en sevdiği roman kişisinin Sürgün’deki Hilmi Efendi olduğunu; Sevim Burak’ın annesinin Peyami Safa’nın “Matmazel Noraliya’sına model oluşturduğunu; Esir Şehrin İnsanları’nda Halide Edip Adıvar’ın Sultanahmet Mitingi’nde belirdiğini; Tevfik Fikret’in Aşk-ı Memnu’nun Bihter’inden adeta tiksindiğini ama Mehmet Rauf’un bu romanı Türk romanının baş eserlerinden biri olarak kabul ettiğini, Hüseyin Rahmi Gürpına’ın en hüzünlü eserinin Nimetşinas olduğunu… 

 

Bilmediklerimden de kendime bir kılavuz çıkarabilirim, Selim İleri’yle ortak beğenilerimizden de; neden olmasın, oluyor. Üstelik saymakla da bitmiyor. Selim İleri bir okuma tutkunu ve onun gibi başka okuma tutkunlarını mest ediyor. Dediğim gibi iki yüzden fazla roman yer almış Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu’nda, hal böyle olunca romanlar üzerine yazılanlar birkaç sayfadan öteye geçmiyor. Kısa, ama dinamik denemeler bunlar. Bereketiyle hem sıkı edebiyat okurunu memnun ediyor hem de ortalama okura hitap ediyor. Kimler kimler yok ki “Kılavuz”da. Muazzez Tahsin Berkant’tan Kerime Nadir’e, Reşat Nuri Güntekin’den Nahit Sırrı Örik’e, Orhan Kemal’den Yaşar Kemal’e, Tanpınar’dan Sevgi Soysal’a, Güzide Sabri’den Peyami Safa’ya, Suat Derviş’ten Sabahattin Ali’ye, Halide Edip Adıvar’dan Yakup Kadri Karaosmanoğulu’na, Kemal Bilbaşar’dan Mithat Cemal Kuntay’a, Refik Halid Karay’dan Halikarnas Balıkçısı’na, Aziz Nesin’e, Fatma Aliye’ye, Erhan Bener’e, Tahsin Yücel’e uzanan, saymakla bitmez bir romanlar, romancılar geçidi. Üstelik hangi edebi incelemeyi, eleştiri kitabını açsanız karşınıza çıkacak malum yazarların, kabul edilmiş eserlerin dışında kalan, beğenilmeyen, unutulan, unutturulan birçok yazarla, birçok romanla da karşılaşmak mümkün. Çünkü Selim İleri, sevdim, beğendim deyip geçmeyen, sevgisini, beğenisi anlatmaktan, temellendirmekten hiç sıkılmayan bir yazın insanı. 

 

Her dönem yaşayan metinler

 

 

Bizim edebiyatımız geçmişten ve geleneklerden kopuşlarla dolu bir edebiyat. Bunu geleneğe karşı bilinçli bir edebi başkaldırı olarak değil, doğrudan kelime anlamlarıyla kullanıyorum. Okumamakla, bilmemekle, edebiyatın geçmiş dönemleriyle ilgilenmemekle ilgili olarak… Oysa geleceğe kalan, her dönem yaşayan metinlerin, edebiyatı yekpare algılayan yazarların kaleminden çıktığını hepimiz pekala biliyoruz. Gündelik eğilimlerin çarçabuk geçip gittiğini de öyle. Selim İleri, edebiyatımızdaki söz konusu boşlukları dolduran bir bağ-yazar. Hem romanlarıyla hem de bir eleştirmen, bir edebi denemeci olarak kaleme aldıklarıyla, geçmişten günümüze ve edebiyatımızın geleceğine dili, edebi yaşamı, hikaye etme arzusunu sırtlanıp taşıyor. Edebiyatın tarihin her anında soluk alıp veren derin, zengin, sevinçli, ümitli bir “şey” olduğunu varlığıyla bize tekrar tekrar hatırlatıyor, kanıtlıyor. İşte Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu da bu sevinçli, bu tutkulu yaklaşımın, onun deyişiyle, bir verimi. “Kılavuz” 1980 yılında sona eriyor, bu demek oluyor ki, elbet bir ikincisi de olabilir. 1980 yılından sonra neler yazıldı, neler okundu, acaba Selim İleri hangilerini çok sevdi, hangilerini yazacak diye, merak ettiriyor.  

 

Kitapta özellikle bir bölüm var ki beni derinden etkiledi. Onunla bitirmek isterim… 1973 yılında Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli yayımlanır. Selim İleri, romanı yeren, deyim yerindeyse yerden yere vuran bir yazı yazar Yeni Ortam gazetesinde. Yusuf Atılgan’ı Peyami Safa’dan sahneler aşırmakla suçlar. Oysa yoktur böyle bir şey. Peki neden böyle bir yazı yazmıştır Selim İleri? Yusuf Atılgan çok üzülür, Doğan Hızlan’a, bunu Selim İleri’den hiç beklemezdim, der. Sonradan geliştirdikleri dostluk, onu daha da kahredecektir. Çünkü diyor Selim İleri, Anayurt Oteli beni öylesine etkilemiş, sarsmıştı ki, belki bu “müthiş” romandan kurtulmak istiyordum… Selim İleri ve Anayurt Oteli arasında yaşananların, bugün kimilerinin yerin dibine soktuğu yapıtların, yarın belki de parlayan bir yıldıza dönüşeceğini düşündürmesi bir yana; edebi metnin, okur/yazar/eleştirmen üzerinde, kimi zaman hayranlık ve beğeniden çok, rahatsız edici, sarsıcı hatta öfkeye varan yoğun duygular uyandırıcı etkisinin güçlü bir kanıtı daha, gibi geldi bana. Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu, hakkını veriyor, iyi okumalar… 

 

 


 

 

* Görsel: Kaan Bağcı

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.