Arşivi

//php print_r ($fields); ?>
Bu yazının başlığında yer alan üç yargı cümleciğinin ortak noktası “bilmek” ve “yapmak”. Tarihin üç ayrı döneminin, üç ayrı idealin formülü gibi. İlki Marks’ın pek sevilen aforizmalarından biri: “Bilmiyorlar ama yapıyorlar.” Yaptıkları bildikleri değil, bildiklerini yapamıyorlar fakat yine de yaptıklarının bildiklerinin bir sonucu olmasını diliyorlar.

//php print_r ($fields); ?>
Nobel ödülleri, olanca prestijine rağmen her zaman büyük tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Ödül verilen yazarlar hep alması muhtemel olanlarla mukayese edilir. Hele Tolstoy, Kazancakis, Woolf gibi isimlerin “ödül almaya layık bulunmadığını” düşününce… Son senelerde Nobel Edebiyat Ödülleri tartışmaların merkezinden bir türlü kurtulamadı.

//php print_r ($fields); ?>
Sinema-TV okuduğum yıllarda hocalarımdan öğrendiğim ve sonrasında, yayıncılık hayatımda da epeyce işime yarayan bir bilgidir: “Film, jenerikte başlar.” Çünkü, izleyiciyi az sonra izleyeceği filme hazırlar jenerik görüntüler; ister isimler aksın, ister yapım şirketlerinin kocaman logoları (ki dikkat edin, her filmde o filmin atmosferini yansıtan bir şekilde karşımıza çıkar aslında bunlar) dönüp

//php print_r ($fields); ?>
Spekülatif kurgunun farklı alanlarında eserler veren 1989 doğumlu yeni bir kalem Rivers Solomon. Amerikalı yazar, ne yazık ki daha dilimizde okuma fırsatı bulamadığımız bilimkurgu türündeki An Unkindness of Ghosts (2017) adlı ilk kitabıyla adından söz ettirmişti.

//php print_r ($fields); ?>
Günümüze kadar farklı birçok pop kültür ürününde rastladığımız zombiler, içinde yer aldıkları anlatıya göre dönüşüp değişse de her zaman bir korku öğesi olmayı becerdi. Edebiyattan sinemaya, sinemadan çizgi romana, zombilere yönelik farklı birçok senaryo üretildi, bunların bir kısmı konuyu bilimsel ve rasyonel kapsama sıkıştırırken diğer bir kısmı ise gerçeküstü öykülere sığındı.

//php print_r ($fields); ?>
Böyle kitapları sanırım haddinden fazla seviyorum. Bir mesaj kaygısı vermeye odaklanmadan, belli bir izleği takip etmeden, öyle kendiliğinden akıp giden kitapları yani. Kitabı bitirdiğinizde farkettiğiniz şey başladığınız andan daha fazla bir şeylere sahip olduğunuz hissi. Bu kitapta da aynısı oldu. İtalyan yazar Guido Sgardoli’nin kaleme aldığı Yolun Ötesi’nden bahsediyorum.

//php print_r ($fields); ?>
Rüyamda aksakallı bir ihtiyarı gördüğümde heyecanlandım. Bana tüm araştırmalarım için nasihat veriyordu. Dewey’e bak dedi usulca. Gece yarısında heyecanla uykudan uyandım. O gün erkenden yatmıştım ve evdekiler henüz uyumuşlardı. Uykumun derinliğinde gelen bu mesaj beni uyandırmaya yetmişti.

//php print_r ($fields); ?>
1. İbrahim Tenekeci’den seçme şiirler: Sözü Yormadan

//php print_r ($fields); ?>
Uzakta, hırçın denizin ortasında bir yer… Kimileri için nefes kesici güzellikte, kimileri içinse ürkütücü ve kasvetli doğası, bize bir hayli yabancı dili, yarım milyondan az nüfusu… Soğuğu ve yanardağları ile ateş ve buzun ülkesi burası; İzlanda. Bulutlar güneşi perdeledikçe, kasvet arttıkça, suç edebiyatı da daha keyifli hale gelir.

//php print_r ($fields); ?>
İngiliz dilinde “spy-fiction” olarak adlandırılan casusluk romanları, dünya edebiyatında kurgu romanlarının gerilim türü içerisinde, siyasi gerilim alt türünün bir çeşidi olarak kategorize edilir.
