Eleştiri Arşivi

Eleştiri // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Görüntüler dünyasında yaşıyoruz. Kucağında beyaza yakın sarı saçlı bir çocuk taşıyan Asyalı kadın, bir çırpıda bebeğin bakıcısı olarak algılanıyor. Sizi döver gibi ve asık suratla, “What do you like to have, chicken or pasta?” diye soran kabin görevlisi, makarna diye cevap verdiğinizde birden ışıl ışıl gülümseyip, “Affedersiniz sizi Arap sandım,” diyebiliyor.

//php print_r ($fields); ?>
Hemen herkesin bir gün anlatmak üzere beklettiği güzel bir hikayesi vardır. Bu hikayeler sabırla yıldızının parlayacağı anı bekler durur. Bazısı söylenmeden kalır, bazıları dilden dile aktarılıp anonimleşir.

//php print_r ($fields); ?>
Dedektif romanı, çevremizdeki kaosa düzen getirir Borges’e göre. Ama Borges, söylesene, üzerimize çöreklenmiş aynılaştırıcı, yekpareci, ana akımcı, neoliberal tüketim ve kültür kolonizasyonunun pazarladığı düzenin nesi kaos? Huzursuzluk, gizli bir arzu nesnesi ve değişime dair umutlandıran bir olasılık. Bu nedenle dedektif romanı, artık, gerçeğin şefkatini bulmak için kaosa doğru bir kaçış.

//php print_r ($fields); ?>
Şilili yazar Bolaño’nun ünlü kısa romanı Tılsım Türkçede henüz yayımlanmışken, onu Guatemalalı ödüllü yazar Rodrigo Rey Rosa’nın Sağırlar romanı takip etti. Eskiden İspanyolcadan çevrilmiş sınırlı sayıda eserle karşılaşırken, son yıllarda Türkçeye daha da fazla kan vermeye başladı Latin Amerika’nın damarları.

//php print_r ($fields); ?>
Metroda uzun zamandır görmediğiniz bir dostunuzla karşılaştınız, kıyafetleri, yüz hatları ve ayakta dikilirkenki duruşu ne kadar da değişmiş, şaşırdınız: yıllardır bir ofiste, üzeri dosya dağlarıyla örtülü bir masanın arkasında yarı kısık gözleriyle bir köstebek gibi çalışıyordu, canının sıkıldığını söylüyordu bazen ama iş hayatı böyledir, akşamları kendisini eğlendirecek şeyleri bulmaya hâlâ g

//php print_r ($fields); ?>
Yirminci yüzyılın son çeyreğinden beridir genç olmak ve biteviye eğitim arasında bariz bir ilişki var. Anne babaları gibi olmaktan korkan, yetişkinlik gözlerinde büyüyen, hayata atılmak heyecanını içlerinde bulamayan, girişimcilik, köşeyi dönmek gibi 80 sonrası liberal mottolarını ayrıca itici bulan o kadar çok genç var ki.

//php print_r ($fields); ?>
Yazarın okuru ne kadar zorlamaya hakkı vardır? Peki, öfkesini okura ne kadar yansıtmalıdır? Kime öfkelidir yazar? Hayata mı, edebiyat çevresine mi, okuyana ya da okumayana mı? Barlas Özarıkça'nın bilinç akışı tekniğiyle yazdığı yeni romanı Kaçkınlar Kahvehanesi, benim bilincimi bu sorularla doldurdu.

//php print_r ($fields); ?>
Kölelik, ABD’de 1700 yılında yasallaştı ama bu tarihten kaldırıldığı 1865 yılına kadar ülkedeki her eyaletin köleliğe yaklaşımı farklı kaldı. Kuzeydekiler daha insani bir tablo çizerken, en beter zalimliklerin yaşandığı yer güneydeki eyaletlerdi. Hal böyleyken, kaçmaya yeltenen her kölenin amacı da bir şekilde Kuzey’e varmak oldu.

//php print_r ($fields); ?>
Biyografi ve hatırat seven hatırı sayılır miktarda bir okur kitlesi vardır. Batı yazınında önemli bir yeri olan bu türün bizde hak ettiği payı aldığını söylemek pek mümkün değil. Ancak eskisine göre gelişmeler var.

//php print_r ($fields); ?>
Beat Kuşağı’nın yaratılarına teğet geçen ya da bunları kavrayamayanların sığındığı en önemli bahane “bu heriflerin kafası güzel, kafası güzel olmayan okur ne etsin Beatleri” biçiminde.
