
Öykü Arşivi

Öykü
//php print_r ($fields); ?>
Bayıldı! Bayıldı! Adın bayıldı. Ulan kim bayıldı? Niye bayıldı? Tam da mesainin bitmesine yakın, sıçtırma... Başımı masadan kaldırıp gözümü açtım, kendimi kıç kadar kabinin içinde gördüm. Dalmışım. Facit marka hesap makinelerinin sesleri arasında böğürürcesine bağıran adamı görüyorum camdaki delikten. Sihirli küre büyüklüğündeki delikten bakıyorum. O da bakıyor.

//php print_r ($fields); ?>
Günlerdir, aynı rüyanın pençesinden kurtarmaya çalışıyorum kendimi. Bilinçaltım gerçeğin üstüne yatıp binlerce yanılsamayla selamlıyor beni. Korkuyorum.

//php print_r ($fields); ?>
Cam rendede kayısı eziyorum. Küçük için. On üç aylık. Büyük olan neredeyse üç buçuk yaşında. Koydum televizyonun önüne, transa geçti çocuk. Koymasam daha iyiydi. Kaç yaşında çıkar acaba etkileri bu televizyonun? Meyve püresini küçüğe yedirdikten sonra uyutmaya çalışacağım onu. Yarım saat uğraşacağım uyusun diye, on beş dakika uyuyup uyanacak. Sonra öğle yemeğini hazırlayacağım.

//php print_r ($fields); ?>
O karavan yıllarca orada durdu. Artık sadece kente yeni gelenlerin kafasını çevirip baktığı eski, bakımsız görüntüsüyle bir hurda mezarlığı hissi veriyordu. Bunu şimdi anlıyorum. Bilseydim o zamanlar her şey daha kolay olurdu benim için.

//php print_r ($fields); ?>
İkindi sıcağını bir iki birayla geçiştirenlerle bizim farkımız en çok akşam yemeği saatlerinde belli oluyor. Onlar birer ikişer gülümseyerek, bizimkiler bıyıklarının altında ince bir ayrılık acısıyla giderken ben etrafta kalanları kolaçan ediyorum. Belki gülen gözleriyle neşeli sohbet erbapları bulur da sıkıntımı biraz dindirebilirim.

//php print_r ($fields); ?>
Önce umut girdi bu kapıdan içeri. Ürkek, kararsIz. Omuz başında sadık. Yuva sıcaklığı özlemi dolaştı boş odaların duvarlarında. İnsan kokusu sinecek her yana. İğreti değil, sığıntı hiç değil. Geçirilecek günlerin aydınlık hayali vurdu yüzlerine. Kapadılar kapıyı. Geride kaldı sarhoş nefesi, davet bekleyen göz süzmeler. Kadınım, dedi kendinden emin, sonuna kadar kararlı.

//php print_r ($fields); ?>
– Çıkmıyor... Hâlâ ellerimde. Tırnaklarımın içinde kurumuş, topak topak olmuş!
– Hep rol, hep trajedi. Leydi Macbeth karşınızda! Çıkmış. Ellerin tertemiz. Hepsi burada, üzerimde hala. Ve yerde. Ve şilte içti çoğunu.
– İnanmıyorum sana, aynaya bakmam lazım.
– Yüreğin yetmez.
– Sus artık.

//php print_r ($fields); ?>
I
Sadece mahalle arkadaşım Ümit’e anlatıyorum her şeyi. Güvercin besliyor Ümit. Kümesteki kuşları gösteriyor bana. Taklacıymış bunlar, beyaz mardin, arap mardin, bingo da varmış. Ümit kaptırdığı güvercinler için atmacalara, “şerefsizler” diye sövüyor, sonra bana dönüp:
“Salaksın oğlum sen,” diyor.

//php print_r ($fields); ?>
Kızgın güneşin altında uzun süre beklemiş taşlar gibi yanıyordu gözleri. Panjurun delikleri arasından odaya yayılan gün ışığına alışmaya çalışıyordu. Duvarın ardında yaşayan insanların konuşmaları, kısa kesik gülüşleri duyuluyordu. Dinledi. Yaşlı bir adamın konuşmasını andırıyordu ses. Kolu, yastığın altında kıvrılmış, ağırlığını üstüne yattığı bacağına vermişti.

//php print_r ($fields); ?>
Kaval kemiğinde duyduğu acıyla sıçrayarak uyandı. İlk şaşkınlık geçince anladı. Mustafa tepiklemişti gene. Bir tekme de o attı. Horultusu kesilir gibi oldu. Hasan’ın yüreği ağzına geldi.
Mustafa abisi en büyükleriydi. İriydi. Anlaşılmaz bir şeyler mırıldanıp öte tarafa dönünce rahatladı. Yuf ulan, bana mısın demedi, diye geçirdi içinden.
