Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dans Et Şampiyon

Çoktandır

Öylesine uzak ki bize

Afrika.

Hatıraları bile yaşamıyor artık

Tarih kitaplarının resmettiklerinden

Ve kanımıza karışan

Kanımızdan taşan şarkılardan başka

Şarkılar

Zenci diline yabancı

Ve hüzünlü kelimelerle söylenmiş.

Çoktandır

Öylesine uzak ki bize

Afrika.

 

Langston Hughes’in dediği gibi gerçekten “öylesine uzaktır” bize Afrika. Köleci zihniyetin resmettiği Afrika hakkında bildiklerimizi gözden geçirdiğimizde, ortaya hep aynı imgeler saçılır: Vahşi doğa, çöller, yamyamlar, aşırı sıcaklık, ilh… Bu köleci bakış açısı bugün de devam etmektedir aslında. Amerika dışındaki yerleri Amerikalılara tanıtmakla görevli National Geographic dergisine baktığınızda susuz çölleri, Lübnan’ın dar sokaklarındaki çarşaflı insanları, Afrika’da açlıktan kemikleri sayılır olmuş çocukları görürsünüz. Zaten bu tip yayınların asıl amacı, Amerikalılara dünyanın en iyi yerinde yaşadıklarını hissettirmektir.

 

Oysa Afrika tamamen çöllerle kaplı değildir. Tropikal ormanlar çok daha fazla yer kaplar ve ortalama sıcaklık 21 derecede gezinir. Afrika’da vahşi hayat milli ormanlarla sınırlıdır. Nollywood adında bir sinema geleneği oluşmuştur ve yamyamlık vahşi emperyalistlerin köleci zihniyetlerini gizlemek için uydurdukları bir yalandan ibarettir. Amerika’nın kılcallarında gezinen ırkçılık George Floyd’un bir polis tarafından öldürülmesiyle bir kez daha tartışılır oldu. Amerikan ırkçılığının tarihi insanlığın yüz karasıdır. Ku Klux Klan terörü ile beslenen ırkçı bellek, atmışlı yıllardan sonra su altına inse de, çeşitli vesilelerle ortaya çıkıyordu. Floyd’un öldürülmesi sanırım bu nefretin artık gizlenemeyeceğini de gösterdi.

 

Biz de bu sayımızda önemli çevirmen dostumuz Samet Köse’nin kaleminden Afro -Amerikan edebiyatına yoğunlaşalım istedik. Ülkemizde Afro-Amerikan edebiyatına dair iyi kötü bir kitaplık oluşmuş değil ne yazık ki. Mesela Müslümanlığı da seçmiş şair Emir Bereket’in (Amiri Baraka) toplu şiirleri halen çevrilmedi. Toni Morrison’ı iyi kötü biliyoruz ama Maya Angeleo’yu daha yeni yeni tanıyoruz. Malcolm X’ten Muhammed Ali’ye aklımızda baş kaldıran, sağlam bir Siyahî imgesi var, öte yandan mesela sürgündeki Suriyeli şair ve yazarların ne yazdıklarını bilemiyoruz. Denver merkezli “slam şiir” üyesi Amal Kassir ile dostluğumuz var ama onun da metinlerine uzağız halen.

 

Amerika’da çıkan bu olayların bir milat olmasını dilerken; en iyi değil, en iyinin de en iyisi efsanevi boksör Muhammed Ali’ye Zaire maçı öncesi hocası Bundini tarafından fırlatılan şiirle bitirelim: “dans et şampiyon,/ kimsesizler yurdundaki yalnız çocuklar için dans et./çocuklar için salla yumruklarını./ şu alçağın işini bitir!/ meyhanedeki ayyaşlar için dans et şampiyon,/kanserden ölen yoksul hastalar için,/ kefaletleri ödenmeyen sefil mahkumlar için,/herkesin terk ettiği eroinmanlar için,/ kocaları olmayan gencecik hamile kızlar için./dans et şampiyon, savaş onlar için!”

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.