Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Şiir


Şiir / Aslı Birsen

NE ÇOK EKSİK



Zayıf
Toplam oy: 670

hürmüz bir delikanlıya ağladım
ellerimi aldı
elleri çocuk
boynumdan öptü
mahçup
bizimdi gece

geçmişin perdesini aralar
her damla
hürmüz delikanlıya ağladım
ilk rengimi gördü
leylak
yaprak döktü gözlerimde
bir ağaç
sesim ağrıyla kafiyelendi
ve suçlu annem
başını öne eğdi
geç

ey aşka felsefe düşüren bilgeler
yabana atmayın
kırılan kızları
annelerinin hevesleriydi onlar
ünlemle uzatılan
yağmur sesleriydi o zamanlarda
soru işaretlerine asılan çocukluk

hürmüz delikanlı ağladı omzumda
hikayesi
geç kalmış bir anne
herkesin hikayesi

çıkış yok bazı yollardan
büyüyor şeylerle aramızdaki açıklık
eksik bırakıyor anneler
çok



  Mahmut Temizyürek

Aslı Birsen (1965): Bildiğimiz şu ki, şiirde çok kaçak var, çok sayıda kaçak yaratıcı yaşıyor aramızda; yazıyorlar ama yayımlamak istemiyorlar. Katip Bartleby sendromu. Yukarıdaki şiir böylesi bir kaçaktan, onu “Çıplak Kızlar Bahçesi” adlı dosyasından kaçırılmıştır (suç benim). Aslı Birsen, şiirlerini henüz yayımlamamış bir şair. Şiir yazmayı tutkuyla, şairanelikten özenle sakınarak sürdürüyor. Tutumu kaçak yaratıcılıktan mı, dışavurum arzusunun çok bastırılıp ketlenmesinden mi, bilemiyoruz. Kadınoluş durumunu yazıyor Birsen. Şiirleri bu yüzden pek şen değil, belki de ondan yayımlamıyor; neşeyi paylaşmak kolay, kederi paylaşmak zor bu çağda.

“Sanat şen midir?” sorusunun kaynağı Ovidius’un şu sözü: “Yaşamım gösterişsiz ve ağırbaşlı, esinim ise neşeli.” Bu sözü parlatan Sciller oldu: “Yaşam ciddidir, sanat ise şen”e dönüştü söz onun dilinde. Bu iki sözün de sanattan çok başka niyetlerle söylendiklerini düşünüyor Adorno (Edebiyat Yazıları, Metis). Ovidius’unki, tutucu bir iktidar döneminde şairin pek  de hoşgörülmeyecek bir yaşam sürdürmesinin üstünü örtecek bir söz söyleme ihtiyacından; Schiller’inkiyse, deyim yerindeyse vecize yumurtlama modasından. O zamanın moda tutumuyla, “yastık altı bir söz hazinesi” işte. Adorno için dahası da var: Emeğin rutin, kahırlı dünyasından tiksinti.

Nurdan Gürbilek, bu soruların hepsini kapsayan, dahası derinleştiren bir olguya eğildi: Sanat mağdurun dilinde ne duruma dönüşür? Acı anlatılabilir mi? Oğuz Atay, Dostoyevski, Cemil Meriç ve Yusuf Atılgan; hepsi de kendini mağdur hissetmiş yazarlar olarak sanatlarını nasıl kurdular, işlettiler, acılarını nasıl anlattılar? Gürbilek bu temayı metinlerin ve hayatların iç içe geçtiği en hassas yerlerden çözümledi.

Gürbilek’in incelediği yazarların dördü de erkek. Kadın olsalardı nasıl farklılaşırdı bu durum? Üsluba, algıya, yapıya, söze nasıl yansırdı mağdurluk? Bu soru henüz ortada duruyor; ama kadın olmanın şiirde, romanda, öyküde bir farklılık, bir başkalık yarattığını kabullenmek istemeyenler de var. Oysa her şey ortada; özellikle de mağdurluk açısından...

Aslı Birsen’in şiirlerini yalnızca mağdurluğa indirgemek haksızlık olur; ama okuyabildiğim tüm şiirlerinde mağdur bir kadın-benlik var. Doğduğu günden bu yana cinsiyetinin tüm mağduriyetini yaşamış bir kadın-benlik. Yaşamının her ânına sinmiş olan cinsiyet tabusu, bu tabunun ruhta yarattığı yara, bu yaranın acısı, Birsen’in ketum dilini zorlayarak dışa vuruyor kendini. Dışa vurmak, çok abartılı Birsen’in şiiri için. Çünkü o, deyim yerindeyse tam bir “eksiltmen”. Dil ile örülmüş bilinç ve bilinçdışı evrenimizde kendi deneyimine bir imge bulursa, bulamadı bir simgeye yaslanırsa, bir anlama şiirsel bir anlatım yolu edinirse, bu düzeylerden biri belirdiği anda, şiir doğuyor. Ketum, kekeme bir dille doğuyor; ama dobra da. Birsen’in şiiri, bir ısrarı barındırıyor: Acıyı yaşadım diyebilmenin ısrarını. Kaybolup gitmemek için gün yüzü arıyor acı. Kimsenin yüzüne vurulan bir acı değil bu: Yanlış kurulmuş hayatların kaçınılmaz duygusu. Kaçınılmaz mı gerçekten? Eksik, yanlış yaşanan hayat, hayattan sayılmalı mı? Üstü kalsın mı demeli? Kadının mutsuz hayatından erkek de mutlu olamayacaktır efendi-köle diyalektiği işleminin sürecinde. Yanlış yaşanan kadınoluş’a, yanlış kurulmuş insanoluş’a dair bir uyanış arıyor Birsen’in dizeleri. Uyanıştan sonrası bilincin, sosyolojinin, psikolojinin, bireysel ve toplumsal başkaldırının konusu. Acı önce dilde başını göstermeli ki, toplumsal kavgada yerini bulsun.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şiir Yazıları

 

Riitta Cankoçak

bilmece

 

kadın derin bir devlettir

atlarla gider

yosunlarla döner her gece.

CÜMLE HAYAT

Soner Demirbaş

 


Yem olmamak için azgın fırtınaya, sığınmıştım bir ardıcın kovuğuna

 

Gonca Özmen

 

BÖLÜNMELER

 

Kusura, vardım 

Benimdir dedim bu eski söz

 

Kime açıldıysa kapılar 

Kapananı benim dedim

 

Beni bir avuntudan oldurmuşlar 

De ki sıkıntının içini oymuşlar 

Böyle böyle sezdim dilin de sabrı var 


Buyur, karıştır çekmecemi,

sana yazdığım şiiri bul.


Atmakta üstüne yok; hay hay,

fırlat yere, onca kelimeyi.


Sina gelir, süpürür.


***


Seni salıncağa..  

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.