Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Edebiyatın çölüne hoş geldiniz ya da Gülten Dayıoğlu’nu nasıl bilirdiniz?

Hayat yoğun bir jöle kıvamında yine bu hafta; akmıyor da yapışıyor sanki. Yine bolca laf, değişen mevzular ve yine edebiyat ortalarda hiç gözükmüyor. Bir fuar geldi geçti, edebiyatın bu kadar az konuşulduğu bir hafta olmamıştır herhalde. Ters korelasyon dedikleri bu mudur acaba? Mimar-mühendis yazarlar cevaplar mı beni zorlasam, bilemiyorum. Neyse, niyetim fuarı, fuardaki konusuzluğu, edebiyatsızlığı, bol bulamaç kişisel gelişimcileri, kehanetçileri, yeniçağcıları ve bütün bunlara boş verip çoksatan sabun köpükleri sayesinde post makinelerine gömülen yayıncıları tartışmaktı ya, dediğim gibi akmıyor, yapışıyor. Zaman Gazetesi üç gün önce TÜYAP’ın hep solcu yazarları onur konuğu seçtiğini, sağcı yazarları görmezden geldiğini söyleyerek edebi gündemin altını çizdi. Yoksa üstünü mü demeliydim, neyse…

 

 

 

Edebiyata dair böylesi bir derinlik beni benden alıyor tabii. Muhafazakar sanat tartışmaları vuku bulduğu sıralarda, genci yaşlısı, eğrisi doğrusu topyekun görüşbirliğine varmıştık sanki, demiştik ya, iyi sanat iyi edebiyat gücünü muhalefetten alır, merkezi din-siyaset gibi güç odaklarına, iktidarlara yakın durarak olmaz, demiştik… Yoksa dememiş miydik?
Sonra hangi sol, hangi sağdan söz ediyoruz? Zaman Gazetesi’ne bakarak diyebiliriz ki; kendini İslamcı ve sağcı olarak tanımlamayan herkes solcu. Bu yılın çocuk ve gençlik edebiyatı teması içinde onur konuğu olan Gülten Dayıoğlu’na sorsak ne der acaba? Gülten Dayıoğlu için yapılacak tanımlamanın en başında solcu yazar mı gelmektedir? Nedir?
Sadece Gülten Dayıoğlu değil tabii, haberde solcu yazar olarak belgelenen diğer isimler de tarihleri verilerek yazılmış. İşte son 20 yılın onur yazarları listesi:

 

 

 

2012- Gülten Dayıoğlu

 

 

2011- Ferit Edgü

 

 

2010- Doğan Kuban

 

 

2009- Cevat Çapan

 

 

2008- Füruzan

 

 

2007- Metin And

 

 

 

2006- Doğan Hızlan

 

 

2005- Vüsat O. Bener

 

 

 

2004- Gülten Akın

 

 

 

2003- Tahsin Yücel

 

 

 

2002- İlhan Berk

 

 

 

2001- Semih Balcıoğlu

 

 

 

2000- Şükran Kurdakul

 

 

 

1999- Server Tanilli

 

 

 

1998- Fethi Naci

 

 

 

1997- Vedat Günyol

 

 

 

1996- Peride Celal

 

 

 

1995- İlhan Selçuk

 

 

 

1994- Adalet Ağaoğlu

 

 

1993- Rıfat Ilgaz

 

 

 

Hepsi, her şey bir yana solcu yazarlar; bir ömrü hangi bakış açısıyla, hangi eserlerle doldurdukları mühim değil... Sağ bakış açısıyla onlar sağcı değil, işte o kadar.  Bir dönemin toplumcu-gerçekçi olmayan tüm yazarlarına, eserlerine uygulanan dışlayıcı tavrı anımsatmıyor değil bu hal. Ama o zamanlar ortada bir edebiyat türü vardı en azından. Şimdi, bunun yerine yükselen, ikame eden bir şeyler var mı, yok. Zaten en başa dönersek tartışmanın odağında muhafazakar bir sanat niye yok, niye bu topraklarda gelişmiyor, sorusu da yok muydu, vardı…

 

 

 

 

Diğer ve son soru da işte kanımca ne yazık ki edebiyatın bugünkü gündemini oluşturmakta. Edebiyatı, yazarları sınıflara ayırmak, ayrıştırmak edebiyatı ne hale getirmektedir? Kendi adıma cevap veriyorum: Çöl. Edebiyatın çölüne hoş geldik.

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.