Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Geride bırakılanlar mı?!!

Ah ömrümde duymadığım, duyduğuma da inanamayacağım bir şey: Bilerek unutulan, bilerek bırakılan kitaplar! Nerede oluyor bu yahu, olay İsveç'te falan mı geçiyor derken, anlaşıldı. Bizim ülkemizde gerçekleştiriliyormuş ama Avrupalılar tarafından! Antalya'da bir kitabevi, turistlerin otellerde bıraktıkları kitapları toplayıp daha sonra 1 liraya tekrar satıyormuş. Bir yılda tam 10 bin, evet yanlış okumadınız, tam 10 bin kitap toplamışlar. İngilizce, Rusça, Almanca, Fransızca ve Flemenkçe kitaplar.

 

Olay şöyle gelişiyor sanırım; tatile çıkacak Avrupalı süpermarkete, AVM'ye gider mayo, bikini, kova kürek takımı ve çoksatan birkaç kitap alır. Tatilin sonuna geldiğinde artık işe yaramayan kova kürek takımını plajda unutur gibi aldığı kitapları da bırakıverir geride. Kitap bir piyasa malı ise sadece, pekala olabilir böyle. Yoksa sadece alım gücü de değil, insan ona dokunan, onu etkileyen, bağlantığı kurduğu bir cümleyle bile bile bu kadar rahatça vedalaşamaz, ya da en azından onu emin olduğu birilerine vermek, o şekilde elden ele geçirmek ister. Başka türlüsü gelmiyor aklıma.

 

Peki şimdi de bu haberi destekleyen bir başka habere geçelim. Bir turizm şirketinin hazırladığı "geride bırakılanlar" listesine. Sabitfikir'de yayımlanan haber şöyle: "Travelodge'un yaptığı açıklamaya göre, misafirler tarafından tatil sonrası otellerde bırakılan kitapların sayısı geçen yıl 22 bini bulmuş. Listenin başında ise E.L. James'in Özgürlüğün Elli Tonu isimli romanı yer alıyor. Söz konusu kitapların otel müşterileri tarafından bir sonraki müşteriye hediye olsun diye mi, yoksa sıkıcı oldukları için özellikle mi bırakıldıkları ise muamma..." Muamma mı? Belki. Ama akıl yürütmek zor değil. Liste de E.L. James'in malum "elli ton"larının üçü de mevcut, diğer kitapların çoğu da bestseller, edebi değeri çok da yüksek olmayan kitaplar. Lakin söz gelimi, listenin sonunda da yeralsa da, Fitzgerald'ın Muhteşem Gatsby'si de var. Artık bir klasik olarak kabul edilen, Amerika'nın ruhuna değdiği inanılan Muhteşem Gatsby, ya o kadar muhteşem bulunmuyor günümüzde ya da herkes okusun diye bu şekilde paylaşılıyor. Kısacası eserler değerlendirince akıl yürütmeler birbirini tutmuyor. Muamması burada.

 

Sabit aklım ve yüreğim, bütün bunların yine de alım gücüyle ve edebiyatın piyasalaşma süreciyle ilgili olduğunu söylüyor bana. Ben olsam diyorum, param da olsa, aldığım bütün İskender Palalar'la, Elif Şafaklar'la, piyasa için yazılmış tüm sultanlı padişahlı romanlarla, kötü çevirilmiş tüm fantastik serilerle, toplama gazete yazılarıyla, ve elime bir şekilde geçen daha pek çok bestseller, kişisel gelişim kitaplarıyla falan çoktan vedalaşırdım. Bir oh çeker, rahatlardım. Ama olmuyor işte, durup duruyorlar gözümün önünde. Onlar bir yana, sevdiğim edebiyat eserlerini kütüphanemden alabilmek için canımı da almanız gerek, bırakın bile isteye bırakmayı. Ey fakirlik, ne yükler bindirirsin sen üzerimize...

 

 


 

 

* Görsel: Sarah How

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder


Ey Canını Sevdiğim!
Biliyorum tuhaf bir başlık gibi duruyor ama elimde değil. Kitap seven bir insanı gördüğümde, hiç tanımasam da hep tanıyormuş gibi ona sarılmak hatta sevmek istiyorum. Ama gelir geçer bir kitap severi değil. Yanlış anlaşılmasın; ayrımcılık yapmıyorum ama gönül bu işte. Yol geçen hanı da değil. Herkesi kabul etmiyor. Her kitap severi de.
Bir insanın kitabı değersizleştirmesi rahatsız olduğum bir durumdur. Bu habere göre de bence bahsedilen otellerde ya da tümünde kitaplıklar oluşturulmalı. Unutulan Kitaplar adı altında merkezi bir kütüphane açılmalı. Özellikle öğrenciyken para biriktirip aldığım kitapların değerini anlatabilmek isterdim. Ama zaten anlayanlar anlar; kitap okuyanlar...
En güzel tatilinizin kitap havuzlarında geçmesi temennimle...


Ey Canını Sevdiğim!
Biliyorum tuhaf bir başlık gibi duruyor ama elimde değil. Kitap seven bir insanı gördüğümde, hiç tanımasamda hep tanıyormuş gibi ona sarılmak hatta sevmek istiyorum. Ama gelir geçer bir kitap severi değil. Yanlış anlaşılmasın;ayrımcılık yapmıyorum ama gönül bu işte. Yol geçen hanı da değil. Herkesi kabul etmiyor. Her kitap severi de.
Bir insanın kitabı değersizleştirmesi kadar rahatsız edici bir durum olmasa gerek. Bu habere göre de bence bahsedilen oteller de ya da tümünde kitaplıklar oluşturulmalı. Ya da Unutulan Kitaplar adı altında merkezi bir kütüphane açılmalı. Özellikle öğrenciyken para biriktirip aldığım kitapların değerini anlatabilmek isterdim. Ama zaten anlayanlar anlar, okuyanlar beni.
En güzel tatilinizin kitap havuzlarında geçmesi temennimle...

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.